Akdeniz’in ortasında bir ada. Ne düşündürüyor size? Yıllardır hakkında konuşmayan kalmadı. Bitmeyen dert, çözümsüz sorun. Ne hissediyorsunuz? Kandaşlık mı? Dindaşlık mı? Kardeşlik mi? Evlatlık mı? Sahiplik mi? Hem uzaklık hem yakınlık mı? Vaktiyle alınmış, satılmış ama aslında her zaman ‘bizim’ olmuş bir toprak parçası mı Kıbrıs? Sahi, bakınca o tarafa ne görüyorsunuz? Her ne ise o, uzaktan başka yakından başka, dışardan başka içerden başka bir hikaye taşıyor içinde. Nasıl ki, nereden, hangi mesafeden baktığımız belirliyorsa yargımızı, belki de önce ne görmek istediğini sormalı insan kendine. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a resmi bakışı ‘kahramanlık’ destanı üzerine kuruludur. 74’te bıçak kemiğe dayanmış ve kendi yurdunda zulme uğrayan adalı Türkler, Türkiye’nin müdahalesiyle Rumlardan kurtarılıp, kendi bayrağı altında özgürlüğüne kavuşturulmuştur. Peki ya sonra? Ne oldu da, kahraman Türk askerini gözyaşları içinde karşılamış olan ‘özgür’ Kıbrıslı Türkler kıymet bilmez, hadsiz birer nanköre dönüştü?

***

Kahramanlar, hikayelerine çizik atacak, onları hamaseti bozan cevaplara götürecek sorular sormaz. Ama bizler, yani hayatı hayat gibi yaşayan, olması gerektiği yerden ve mesafeden görmek isteyenler merak eder, etmelidir. “Sizi biz kurtardık” cümlesi bugün ada halkında gittikçe artan bir rahatsızlık ve itiraza evrilmişse, dışardakiler olarak içeriye daha dikkatle ve anlamaya çalışarak bakmalıyız. Hele ki, Türkiye’de yaşayan ve baskının, hor görülmenin, itilmenin, dışlanmanın ne demek olduğunu, özellikle son yirmi yılda daha da genişlemiş bir alanda bolca deneyimlemiş insanlar olarak… Madem ki bir yeri, ülkemiz sınırları dışındaki başka bir toprağı ‘ikinci vatan’ olarak sahipleniyoruz, anlamak zorundayız, bu ‘sevgi’ neden coşkuyla karşılık bulmuyor?

***

Ne görüyorsunuz Kıbrıs’a bakınca? Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, kıyıları sermayenin devasa otellerine peşkeş çekilmiş. Fabrikaları kapatılmış. Dışa bağımlı. Eğitim adası olsun istenmiş, üniversiteler açılmış ama biraz ötede dizi dizi kumarhaneler. Kadın ticareti, uyuşturucu, kara para, mafya. Küçücük yerde hepsinden bolca var. Tanınmayan, dünyaya kapalı bir ülke. Nasıl? Minik bir Türkiye gibi geldi mi size? Kıbrıs’ın kuzeyine yığılan bu çöplerin neye benzediğini belki Türkiye’nin içine akıtılan pisliklerden de anlayabiliriz. Elden ele sömürüyü tanıyabiliriz.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, BM Genel Kurulu’nda ‘KKTC’nin tanınması’ yönünde yaptığı çağrı, KKTC iktidarında coşkuyla karşılanmış, adeta bir bayram havası, gurur tablosu resmedilmiş. Dünyanın, Türkiye tarafından işgal edilmiş olarak gördüğü ve ambargo uyguladığı KKTC’nin tek bir açık kapısı var, Türkiye. Bir kurtarıcı olarak, eşitlik ilişkisini destanına yakıştırmayan ve böylece sadece kendi kural ve istekleri doğrultusunda politika yürüten Türkiye, Kıbrıs’tan yapılan her itiraz, her dirence karşı nankörler söylemini sürekli masada hazır bekletiyor.

***

CTP Milletvekili Doğuş Derya, ki kendisi vaktiyle adada Kürtlere saldıran Türkiyeli ülkücü yapılanlamalara kapıyı göstermiş ve faşizme geçit vermeyeceklerini söyleyerek yine şimşekleri üzerine çekmişti, bu kez Meclis’te yaptığı konuşmada, Erdoğan’ın KKTC’ye yaptırmaya başladığı ‘yavru külliye’nin Kıbrıs halkı tarafından nasıl da coşkuyla karşılandığını iddia eden UBP Milletvekili Emrah Yeşilırmak'a verdiği cevapla gündeme oturdu. TL kullanılan KKTC’nin ekonomisi de ekonomist Erdoğan ve ışıltılı Bakan Nebati’nin kararlarından doğrudan etkileniyor. Enflasyon altında ezilen Kıbrıs halkı ihtiyaç duymadıkları külliyenin, üstelik Lefkoşa için önemli bir yeşil alanda, ağaçlar kesilerek yapımına itirazını sürdürüyor. Ne Meclis’in, ne bilim insanlarının ne de halkın isteği soruluyor.

***

Derya’nın, KKTC iktidarına yönelttiği eleştirinin Türkiye’de yankı bulmasının ana sebebi şu; Derya, halka borç olarak yazılan ve ihtiyaç dışı yatırımlara karşı çıkmakla birlikte, sarayların arttığı bir yerde Cumhuriyet rejiminin risk altında olduğunu hatırlattı. İşte o iğne, adadan çıkıp AKP iktidarına batmış olacak ki, Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Derya’nın konuşmasını ‘hadsizlik’ olarak tanımladı. Kurtarıcıdan gelen hediyeyi reddeden Derya, Deryalar, Kıbrıs halkı yine ve yeniden suçlandı, aşağılandı. Bakınca, nasıl da benziyor dertlerimiz değil mi? Kültürü, inancı, gelenekleri küçük görülmüş, kurtarıcının inşa ettiği hiyerarşik ilişkide sömürüye hep açık tutulmuş Kıbrıs’a içerden bakarsanız, Türkiye’yi göreceksiniz. Tanınmayan Kıbrıslının hakkı ile Türkiyelininki birdir.