1977 yılına gelindiğinde Türkiye’de iktisadi ve siyasi kriz öyle derinleşmişti ki, iki yıldır iktidarda olan Milliyetçi Cephe hükümetinin yoluna daha fazla devam edemeyeceği anlaşılmış, TBMM’de 5 Haziran 1977’de seçimlere gidilmesi kararlaştırılmıştı. Seçim kampanyası sırasında özellikle taşrada AP ve MHP’liler tarafından CHP’ye ve Ecevit’e yönelik ciddi saldırılar düzenlendi. 28 Mart’ta Gaziantep mitingine katılmak için Malatya ve […]

1977 yılına gelindiğinde Türkiye’de iktisadi ve siyasi kriz öyle derinleşmişti ki, iki yıldır iktidarda olan Milliyetçi Cephe hükümetinin yoluna daha fazla devam edemeyeceği anlaşılmış, TBMM’de 5 Haziran 1977’de seçimlere gidilmesi kararlaştırılmıştı.

Seçim kampanyası sırasında özellikle taşrada AP ve MHP’liler tarafından CHP’ye ve Ecevit’e yönelik ciddi saldırılar düzenlendi. 28 Mart’ta Gaziantep mitingine katılmak için Malatya ve Adıyaman’dan yola çıkan konvoya yönelik saldırı bunlardan biriydi. Yine benzer bir şekilde Ecevit’in Amasya, Tokat, Sivas, Gümüşhane ve Erzincan’ı kapsayan 26-28 Nisan tarihli seçim gezisi saldırıya uğradı.

1 Mayıs 1977’de ise Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından biri yaşandı ve kitlenin üzerine açılan ateşle ve yaşanan panikle birlikte onlarca insan yaşamını yitirdi. Ecevit katliamın ardından “kontgerilla”yı işaret ederek “Böyle örgütlerin ve tertiplerin kesin kanıtları 12 Mart döneminde ortaya çıkmıştı. Şimdi, seçim yaklaştıkça, bu kanıtlar daha büyük ve tehlikeli boyutlarla ve biçimlerle gözler önüne seriliyor” dedi.

1 Mayıs’tan sonra da saldırılar devam etti. MHP’liler 22-23 Mayıs’ta Ecevit’in Kars ve Erzurum gezisine saldırdı. 29 Mayıs’taki İzmir gezisinde ise Çiğli Havalimanı’nda bir polis memurunun silahından çıkan kurşun Ecevit’in yanındaki Ahmet İsvan’ın bacağına saplandı. Dosya 3 ay hapis ve 500 lira para cezasıyla kapatıldı, soruşturmayı yürüten savcı ise sürüldü. Aynı gün, Sirkeci Garı ve Yeşilköy Havalimanı’na bırakılan bombalarla beş kişinin yaşamını yitirmesi, provokasyonun büyüklüğünü gösteriyordu.
Gelişmelerin zirve noktası ise 2 Haziran’da yaşandı. Başbakan Demirel Ecevit’e bir mektup yollayarak, 1 Mayıs ve Çiğli’nin gerisindeki güçlerin, ertesi günkü Taksim mitinginde kendisine bir suikast düzenleyecekleri bilgisini aldıklarını söyledi. Ecevit mektubu kamuoyu ile paylaştıktan sonra “Ben ve eşim yarın Taksim meydanında olacağız” açıklamasını yaptı. 3 Haziran günü İstanbul’da Türkiye tarihinin en büyük mitinglerinden biri gerçekleşti. 5 Haziran’da yapılan seçimlerden ise CHP birinci parti olarak çıktı.

Kaotik bir dönemin ardından Ecevit hükümeti kurmayı başaracaktı ama “bu düzen değişecek” ve “toprak işleyenin, su kullananın” sloganlarıyla emekçi halkın desteğini alan Ecevit, yaşanan ekonomik kriz karşısında, dayandığı halk sınıflarını daha da yoksullaştıracak bir şekilde, çareyi IMF’yle pazarlıklar yürütmekte gördü, çok geçmeden de bir istikrar programını yürürlüğe soktu.

Geçen haftaki Çubuk saldırısı, Türkiye’de bazı şeylerin hiç değişmediğini, kontrgerilla yapılanmalarının hâlâ devrede olduğunu ve siyaseti biçimlendirmek için kan dökmekten çekinilmediğini bir kez daha gösterdi.

Şimdi bu saldırının gölgesinde, bir yandan İstanbul seçimlerinin iptali tartışmaları sürerken, bir yandan da “Türkiye ittifakı”ndan, ekonomiyi kurtarmak için milli mutabakattan, CHP’nin sorumluluk almasından, IMF’yle anlaşmaktan, yapısal reformların hayata geçirilmesinden vs. söz ediliyor. İktidar Çubuk saldırısı üzerinden tüm topluma ve muhalefete sopa gösterirken, CHP yönetiminin ise rejimin kimi aşırılıklarını törpüleyecek adımlar atması karşılığında böyle bir ittifaka sıcak baktığı iddia ediliyor.

Tarih tekerrürden ibaret değildir ama Marx’ın Hegel’e atıfla söylediği üzere “tarihte her şey iki kere yaşanır, ilkinde trajedi ikincide komedi olarak.” Umarız bir kez daha acı acı güleceğimiz bir komediye tanıklık etmeyiz.