Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alanı ekonomi. Ünlü aforizması “Faiz sebep, enflasyon sonuç” ile iktisat bilimine yeni bir soluk getirdi. Düşük faiz, yatırımı ve üretimi artırarak bir yandan istihdam sağlayacak ve böylece işsizlik sorunu çözülecek, diğer yandan artan ihracat ile de ülkenin cari açık sorunu kalmayacaktı. Öyle ki, ülkemize gürül gürül akan dövizler cari fazlaya sebep olacak ve Almanları haset ateşlerinde adeta küle döndürecekti. Olmadı. Olabilemedi. Bugün Türkiye’nin cari açığı, her geçen gün genişleyen ozon deliğinden hallice.

***


Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) perşembe günü beklentinin tersine 100 puan faiz indirimi kararı aldı. Bunun bilimsel bir gerekçesi olmadığını dünya alem görüyor, söylüyor. TCMB’nin hamlesini “gülünç ve saçma” bulanlar da var, “pes” deyip söyleyecek söz bulamayanlar da… Vaziyet öyle bir hal aldı ki, ekonomiden söz ederken ekonomi bilimine ait kavramlara yer vermeden tamamlayabilirsiniz yazdıklarınızı ve konuştuklarınızı. Çünkü memlekette ‘bir’ bilen var o da kendi benzersiz tarzında. Erdoğan’ın göreceli Nas kuramına göre halka haram sayılan faiz bankalar için geçerli değil. Onlar bugün düne göre Hazine’den, yani halkın cebinden, daha düşük faizle aldıkları parayı, yine halka daha yüksek faizle satıp karlarına kar eklemekte. Dövizi olana ‘Kur farkı koruma kalkanı’ var. Onun da yükü dövizi olmayanın, yoksulun sırtında.

***

Üretmeden tüketmenin, oturduğun yerden al sat yapmanın tadına doyulmayan diyarımızda, iğneden ipliğe her bir şeyde dışa bağımlı oluşumuz, yüksekten uçan döviz ile zam sağanağına dönüştü. Ucuz iş gücüyle yüzleri güldürülen patronların gönendiği; bırak tezgah altını, artık çöpten bile yiyecek bulamayan yoksulların vatan-millet-şükür hamasetiyle oyalandığı günlerdeyiz. Diğer yandan bir büyüme fetişizmidir alıp yürümekte. Halkın cebi hızla boşalırken, yıllık karlarını üçe beşe katlayan üç beş seçilmiş dışında ne maddi ne de manevi büyüyen var. Aksine hayatlarımız, umutlarımız, ufkumuz gittikçe küçülüyor.

***

Gallup Araştırma Şirketinin çıkardığı ‘Dünya Duygu Haritası’na göre Türkiye ocakta fokurdayan çaydanlığa benziyor. En stresli, en öfkeli, hayattan en az keyif alan ülkeler listesinde ilk sıralarda. Öfkede Irak’tan sonra ikinci. Huzurda Finlandiya’ya Mars kadar uzak. Streste dördüncü. Hükümetin ekonomi politikalarını protesto etmek için sokaklara dökülen Ekvador’un hemen arkasında. Araştırmaya göre, Türkiye dünyada hayattan en az keyif alan ikinci ülke. AKP’nin ayrıcalıklı kişileri dışında, ülkede kimsenin yüzü gülmüyor. Her geçen gün daha endişeli, daha stresli ve daha neşesiziz. Erdoğan’ın ‘büyüyen’ Türkiye’si gama, tasaya doğru genişliyor.

***

Sadece kendi imtiyazlarını korumaktan ibaret olduğunu artık iyice idrak ettiğimizi düşündüğüm muhafazakarlık - muhafazakarlaşma, kutuplaştırmayı artırdığı gibi ötekiyle bağı da iyice zayıflattı. Yoksulun yoksula karşı hıncını besleyen iktidar siyasetine karşı, sonuçları gözle görülen, elle tutulan yanlış ekonomi politikalarının yol açtığı sefaletin bir hatada ısrar etmekten ziyade bir tercih olduğunu idrak etmek önemli. Krizden, ayrışmadan, endişeden beslene beslene gemiyi yürütmenin de bir sınırı var.

***

Yüzde 1’in refahı için yüzde 99’un umudunu çalmayı sonlandırabilecek, akılcı ve bilimsel politikalar üretebilecek, halk için siyaset yapmayı öncelik haline getirecek bir sistemi hayata geçirmek herkesin muhalefetten öncelikli talebi olmalı. Ülkeye sahip çıkmanın, boyna bayrak dolayıp slogan atmaktan çok daha fazlası olduğunu kanıtlayan maddi manevi çok bedel ödendi. Hakkı savunmak gerekir ki vatan sağ olsun! Aklımızı sürgünden döndürmenin vakti geldi de geçiyor.