Bir ülkede işler ne zaman iyiye, güzele, doğruya, mutluya, umutluya, sevgiye, çiçeğe, böceğe, gökte uçan kuşa, evde pişen aşa yani özetle ekonomik gelişmeye doğru yönelse, o ülkede hemen birileri çıkar ve bu gelişmenin ‘gelişme olmadığını’ söylerler.

Niye böyle yaparlar?

İşte, önlerine rakamlar, sayılar, istatistik bilgilerini koyarlar. İşsiz sayısı arttı derler. Onca kapanan iş yerinin bulunduğu memlekette elbette işsiz kalanlar olacaktır.

Bundan daha normal ne olabilir ki?

Ama kötü niyetli kişiler, kurumlar, gazeteler, televizyonlar, internet siteleri, özel bloglar, milletvekilleri, grup başkan vekilleri, hatta siyasi parti temsilcileri bile işsizliği anormal bir şeymiş gibi mütalaa edebiliyorlar.

“Bu şerefsizlerin yaptığının çok ayıp bir şey olduğu belirtmemizi lütfen anlayışla karşılanması hususuna izin verilmesini istirham ederiz.”

Henüz bu kibarlıkta resmi açıklamalar yapılmamakla birlikte sıranın oraya da geleceğinin bilinmesi elzemdir.

Hangi ülke diye sormak abesle iştigal etmek olur.

Bütün az gelişmiş -sözde gelişmekte olan- ülkelerde bu talihsizlikler yaşanır.
En büyük sebebi de demokrasidir!

Ülkede ‘demokrasi var’ yanılgısıyla herkes ağzına geleni söyleme gafletinde bulunuyor olmasıdır. Bu çok yanlış bir şeydir.

Demokrasinin ölçüsü kaçırılınca ekonominin de ayarı bozuluyor. ‘Pilav üzeri az döner’ iyi bir standart olabilir. Zorlanma dönemlerinde ise ‘pilav üzeri az kuru’ modeli de fena değildir.

Eğer o ülke sıcak savaş içindeyse o zaman ‘az pilav üzeri hiç döner/kuru’ artık bir mecburiyet haline gelmiştir.

Ülkenin bu hale gelmiş olması durumunda bile “Ekonomi kötüye gidiyor” demek doğrudan vatan hainliği -yok o eski zamanlardaydı- teröristlik demektir.
Ekonominin iyi ya da kötü olması görece bir kavramdır.

Acaba ekonomi herkese göre mi kötü?

Ne demişler?

Kiminin parası kiminin duası!..

Fakirler dua edecekler ki, zenginlerin ekonomisi düzelsin.

Bazı memleketlere demokrasi yerine inanç yerleştirmek lazımdır. Ki, ekonomiyi yönetenler hiç olmazsa kendi durumlarını düzeltebilsinler.

Ekonomik durumlarını düzelten zenginler kutsal günlerde fakirlere parasal yardımlar yapabilirler. Bu şekilde itibarlarını da kurtarmış olurlar.

Tıpkı ilk seferinde bir buz dağına çarparak batan ünlü Titanik gemisi gibi… Gemi batsa bile en üsttekilerin hayatta kalmasını sağlayacak sayıda filika vardır.

Filikalara yerleşenler gönül rahatlığıyla şöyle diyebilirler:

-Sakin olun hepimiz aynı gemideyiz!

Eğer Titanik’te demokrasi olsaydı hiç kimse kurtulamazdı. Başı belada olan ülkeler bunu dikkate almalılar. Bahtsız ülkeleri yönetenlerin demokrasiyi batırma pahasına kendileri kurtarmaları yabana atılmamalı… Eski gibi görülen bu model kapitalizmin de dinamiğini oluşturur. Batan batar, kalan sağlar bizimdir:

-Ekonominin Titanik halleri!