Libya, en az Suriye kadar kârlı. Ticaret, savaş konsepti ile sağlanan siyasi kazanç, cihatçılarının eritilmesi gibi faydalar(!), halkların güvenliği, yıkım ve Türkiye’ye yönelik tehditlerin önüne geçiyor. Libya’da macera arayışı ardında, akıl dışı “Eski bölgemiz” ifadelerinden daha ‘derin’ faaliyetler var.
İç savaşın sürdüğü Libya, iki başkentli, 3 parçalı halde. Tobruk’un merkez olduğu ülkenin geniş orta bölümünü General Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu (LUO) tutuyor. Trablus’un Başkent olduğu kuzey batı kısmı, İhvancı-cihadist Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) elinde. Güneyde ise farklı milis guruplar var.

Ülkenin büyük kısmı 2019’da radikal İslamcılardan temizlendi. Nisan’da LUO, Trablus operasyonuna başladı. Bu tarihten beri Türkiye, Libya’ya markajı ve müdahil olma ısrarını artırdı. 27 Kasım 2019’da UMH ile ‘Deniz Yetki’ ve ‘Güvenlik’ anlaşmaları imzalandı. 2 Ocak’ta ise ‘tezkere’ Meclis’ten geçti.

BM RAPORU: DELİNEN AMBARGO

Libya, savaşın başladığı 2011’den bu yana Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin silah ambargosunda. Ancak ambargonun delindiği yine BM, raporuna yansıyor: “Hafter’e sevkiyat Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Trablus’a ise ağırlıklı olarak Türkiye’den yapılıyor.”

Erdoğan’dan aktardığımıza göre:

İşin ilginç tarafı, Libya’ya silah sevkiyatının yanı sıra cihadistlerin de artık gizlemeye bile ihtiyaç duymadan gönderilmesi. Erdoğan, 20 Haziran’da, Türkiye’nin Libya’ya silah temin ettiğini ifade etti. 7 Temmuz’da Libya’da İhvancıları temsil eden Fayez el Sarraj ile İstanbul’daki görüşmesinin hemen ardından yüklü miktarda savaş malzemesi gitti.

3 AYDA 10 BİN TON SİLAH

Rus medyasının, UMH kaynaklarına dayandırdığı habere göre geçen Temmuz’dan Eylül’e kadar Humus, Misurata, Trablus ve Sirte limanlarına, içinde yaklaşık 10 bin ton ağır ve hafif silahlar ile mühimmat olan 360’ın üzerinde konteyner indirildi. 24 Haziran tarihi Libya’nın ticari açıdan ne ifade ettiğini anlatıyordu:

“Çok büyük bir gemi Libya’da boşaltıldı. ‘Türk yapımı İHA’lar’ ve içinde 200’e yakın ‘Kirpi’ olarak adlandırılan zırhlı araç vardı. Hafter kaynakları, sık sık İHA düşürdüklerine dair haberler yayımlıyor. Ele geçen ‘Kirpi’ de var alanda görüntülenen de. Hepsi, ‘Tank-Palet işleri’ ve ‘birinci derece üretim düşlerine’ örnek.

Libya’nın başka önemli tarafları da var. Türkiye’de ‘savaş konsepti’ iktidar açısından son derece iyi bir tüketim malzemesi. Kitleleri konsolide etmekte işlevsel. Dışarıda ise neo-Osmanlı tutkusu bitmiyor. Libya üzerinden Mısır ve Körfez ülkeleri ile gerginlik, ümmetçilikte rekabet alanı açıyor. ‘Mehdi’ çıkışına bir de buradan bakmalı.

SADAT LİBYA’DA

Mehdi demişken… Yine Rus medyası şunu aktarıyor: “Suriye’deki çözüm ile SADAT işsiz kalabilir. Libya’ya gönderildiler. İdlib’ten gelen militanlar, önce liman bölgesindeki okul ve depolara yerleştirildiler. SADAT’çılar ise birkaç otelde kaldı. Trablus’taki Al Mahari Radisson Blu Otel 88 kişilik üst düzeyi ağırladı. Toplam sayı 800.”

Öncelikli görev İHA’larla ilgili eğitim. Kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin, Kuzey Afrika’dan Asya’nın yukarısına kadar olan haritayı SADAT logosu olarak seçmesi tesadüf değil. Libya gündemdeyken Tanrıverdi’nin ‘mehdi çıkışı’ yaptığı toplantı başlığı da ‘ASRİKA (Asya-Afrika) Ortak Savunma Sanayii Üretimi’ adındaydı!

Libya faaliyetleri İdlib’e uzanıyor. Cihatçılar arıtılıyor. ‘Şimdilik’ işine gelen Rusya ses çıkarmıyor. Radikallere dolar bazında maaş ve savaşanlara Türk vatandaşlığı yabancı basında. Cihadistler içindeki kaynaklarımız transfer yolunu Hatay güzergâhı, Mersin ve İstanbul limanı olarak aktarıyor. Mersin’de radikaller eğitiliyor.

350 BİN KİŞİ NEREDE?

BM, İdlib’ten 350 bin kişinin Türkiye sınırına yakınlaştığını bildiriyor. Bir kısmı, Türkiye’ye girdi. Arap medyası, Hatay’daki Bab el-Hava sınır kapısı ve Suriye’den Türkiye’ye geçiş kolaylığı sağlayan Atme Kampı’nı işaret ediyor. Soru açık: Kimine bunca faydası olan Libya’nın ülkeye maliyeti ne olacak?