Her ülkenin ekonomisi ile demokrasisi arasında güçlü bağlar bulunduğu siyasetle ilgilenen herkesin kabul ettiği bir gerçektir.

Genel olarak sağ iktidarların yönetiminde olduğu az gelişmiş ülkelerde sol cenah, negatif fotoğraflar çekerek “batıyoruz” uyarıları yapar. İktidardakiler ise tersini söyleyerek itiraz ederler. Türkiye’de de böylesi dönemler sıklıkla görülür. En çok başbakan olan Süleyman Demirel, kendine özgü bir dille muhalefette olanları şöyle uyarırdı:

-Felaket tellallığı yapmayın!

Başbakanın bu ifadesi “sert” bulunurdu.

2000’lerin başından beri iktidarda olan AKP’nin ilk on yılı için “ekonomisi güçlü, ama demokrasisi zayıf” diyerek geçiştirilirdi. Artık geçiştirilecek bir hal kalmadığı ortada.

Bütün göstergeler “batan gemi” metaforu ile açıklanıyor. Eskilerden farklı olarak işlerin kötüye gittiğini iktidar cephesinde olanlar da kabul ediyorlar.

Sadece sebep-sonuç ilişkisine farklı yaklaşıyorlar. Gıda ürünlerindeki dehşetli artışı market raflarında arıyorlar:

-Bu zamların kaynağı beş büyük markettir!

İktidar “beş” deyince herkesin aklına haliyle devletten en fazla ihale alan beş büyük müteahhit firma geliyor. Bir de ülkeyi en uzun süre yönetme rekoruna sahip, “büyük siyaset dehası” Tayyip Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” sözü vardı. Bu son cümlenin dünyadaki karşılığının ne olduğunu bilmiyoruz. Ama ülke içinde bir hayli takdir alıyordu. Şimdi hep birlikte unutuldu.

Türkiye’nin “özel” yapısı gereği gündemi sallayan her gelişmeyi çok kısa süre sonra kimse sallamıyor!

Uzun yıllar “gündem belirleme” alanının bir numarası olan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski formundan düştüğü görülüyor.

Market alışverişi yapması, Saray’ının bahçesinde basketbol oynaması, öğrencilerle şarkılı-türkülü sohbet toplantıları düzenlemesi, şarkı söylemesi ekranlarda gösterildiği anda etkisini yitiriyor.

Dışarda bir yanda ABD, diğer yanda Rusya ile uğraşırken, içerde böyle çarşı-pazar işleriyle de bizzat ilgilenip mesai harcaması, “Tek Adam” üzerine bu kadar mı yüklenilir sorusunu gündeme getiriyor. Emrindeki büyük bütçeli kuruluşlar, maaş yerine servet alan görevliler ne yapıyorlar?

Bu zor günlerde niye liderlerinin önünü açacak çabalar göstermek yerine yan gelip yatıyorlar?

Her şeyi, iktidar yorgunluğu yaşayan lidere bırakıyorlar?

Bu kadar mı işe yaramaz olunur?

Sadece para istifleyerek ve oturdukları yerde lideri kuru alkışlarla desteklemek iktidarı nereye götürecek?

Yukarıdaki haklı soruların muhatapları bundan sonra ne yapacaklar bilmiyoruz; ama medyadakilerin minik uğraşlarını görmemezlikten de gelemeyiz.

Mesela 11 Ekim 2021’de dolar tarihi rekor kırarak 9 liranın üzerine çıkmasını iktidarın yamacındaki hiçbir gazete yayımlamadı. Küçük bir “aferini” hak ettiler.

Türk lirasının en fazla değer kaybeden para olarak Arjantin Pesosunu geçerek birinciliği elde etmesini de haber yapmadılar. Bu da küçük alkışa layık gelişme olarak tarihe geçti.

Belki bundan sonra iktidar cenahında yer alanlar ortak akılla ülkenin içinde bulunduğu gerçek durumu, pozitif bakış açısıyla halka açıklarlar:

-En güzel batan ülkeyiz!