Kadın cinayetlerine dikkat çekmek için “Bu artık cinskırım” diyen kadınlar yeni bir kampanya başlattı. Ancak bu yeni kavram tartışmaları da beraberinde getirdi. Kadın örgütleriyle cinskırım ifadesini konuştuk.

Erkek şiddetinin karşısında yeni bir söylem: Bu artık cinskırım

Fotoğraf: Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu / csgorselarsiv.org

BirGün KADIN

Geçen yıl en az 300 kadın erkekler tarafından öldürüldü 171 kadın ise şüpheli şekilde öldü. Ancak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 2019'da 336, 2020'de ise 266 kadının hayatını kaybettiğini belirterek kadın cinayetlerinin yüzde 21 oranında azaldığını iddia etti. Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), ülkede kadın cinayetlerinin "cinskırım" boyutuna ulaştığını vurgulayarak bir kampanya başlattı. Meclis'i göreve çağıran kampanyaya verilen destek her geçen gün büyüyor.

Ancak kampanyaya dair bazı soru işaretleri de mevcut. Kadın örgütleri arasında cinskırımın kadın cinayetlerini karşılayıp karşılamadığı tartışma konusu.

Kadın örgütleri bu kavramı kullanırken cinskırımın ne anlama geldiğinin altını çizmeye, kadın cinayetlerinin arkasındaki nedenlere ve erkek şiddetini vurgulamaya da devam etmek gerektiğini düşünüyor.

Kadın mücadelesinin içerisinde yer alanlara cinskırım meselesine nasıl baktıklarını sorduk. Cinskırım doğru bir ifade mi?

KADIN CİNAYETLERİNİ TAM KARŞILAMIYOR

Mor Çatı’dan Canan Arın: Cinskırımı, kadın cinayetlerini tam açıklıyor mu emin değilim. Ben, kadın cinayeti veya kadın katliamı şeklinde kullanıyorum. Çünkü kadın muhalefetini bastırmayı; sarsılan ataerkini, erkek egemenliğini sağlamlaştırmayı amaçlayan bu sistematik şiddet, hükümet tarafından özel olarak desteklenmektedir. Patriyarkanın sarsılmasından o kadar korkuyorlar ki onu korumak için din başta olmak üzere bütün kurum ve kuruluşları kadınlar aleyhine kullanıyorlar. Ne yazık ki Türkiye'de artık hukuktan söz etmek mümkün değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya Anayasa Mahkemesi kararlarını dinlemeyen, göz ardı eden, sadece kendi çıkarı doğrultusundaki kararlara itibar eden bir iktidar karşısında biz ne söylersek söyleyelim onlar bildiklerini okuyacaklar. Mahkemeler kadın cinayetlerine, kadın ve çocuklara yapılan cinsel saldırılara açıkça yeşil ışık yakıyorlar.

Cinskırım sözcüğüne İngilizce "femicide" karşılığı olarak kullanılıyor. LGBTİ’ler de burada sadece kadın ve erkek olmak üzere iki cinsten söz edildiği kendilerini üçüncü cins olarak gördükleri için, kendilerinin dışlandığı gerekçesi ile karşı çıkıyorlar. Kısacası herkesin anladığı ve uzun yıllardır kullanılan kadın cinayeti terimini tercih ediyorum.


DAYAKTAN CİNSKIRIMA

Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) Gönüllüsü Özgül Kapdan: Kavramlar değişiyor ama kadına karşı şiddet gerçeği değişmiyor. Feministler seksenli yıllarda “dayağa hayır” demişlerdi. Bu eylemleri örgütleyenler makaleler – kitaplar dolusu ataerki eleştirisini okumamış günlerce aylarca tartışmamış mıydı?

Elbette ki hayır, tam tersine o yıllar herkesin konuşa konuşa öğrendiği ve ürettiği en bereketli yıllardı belki de. Bugün adlandırdığımız gibi “fiziksel şiddete hayır” diye kursalardı sloganı, aynı etki elde edilebilir miydi hiç emin değilim. “Dayağın çıktığı cenneti istemiyoruz” diyerek başka kör noktalar aydınlatılmıştı. Bugün diğer şiddet biçimlerini de içeren daha geniş tanımlar kullanıyoruz diye o gün sadece “dayak” demiş olmaya yanlıştı diyebilir miyiz?

Bence “Cinskırım” sözcüğü böyle bir ışık yaktı. Elbette kavram olarak tartışılmaya devam edilecektir ama artık istesek de unutulmayacaktır. Tıpkı “dayak” sözcüğünün artık kullanılmasa bile unutulmadığı gibi.

Cinskırım demek bu mücadeleyi unutmak demek değil, tam tersine mücadelede yolları çoğaltmak demek.

***

erkek-siddetinin-karsisinda-yeni-bir-soylem-bu-artik-cinskirim-838736-1.

ÖZGÜR VE EŞİT YAŞAM İÇİN DİRENMEYE DEVAM

Nar Kadın Dayanışması’ndan Pınar Yüksek: Türkiye’de erkek şiddeti, siyasal İslamcı AKP iktidarının kadın düşmanı söylem ve politikaları tarafından besleniyor. Gerici-faşist iktidar bir yandan kadına yönelik şiddetin artmasına neden olurken bir yandan da kadını kamusal alandan dışlayarak aileyle sınırlandırmaya çalışıyor. Bu yüzden iktidarların yükselişiyle kadınların üzerindeki artan baskı paralel bir şekilde ilerliyor. Bu anlamda bugün Türkiye’de kadın cinayetleri kadın kırımına/cinskırımına dönüşmüş durumda. Tabii bu kavramı kullanırken bu kırımın ne anlama geldiğinin altını çizmeye, kadın cinayetlerinin arkasındaki nedenlere, erkek şiddetini vurgulamaya da devam etmek gerekiyor. Kadın cinayetlerindeki ve kadına karşı şiddetteki korkunç artış ortadayken, tüm bunlar münferit kendinden menkul olaylar gibi aktarılmaya çalışılıyor. Bunun ülkemizde AKP iktidarıyla somutlaşan gericiliğin sistematik kadın düşmanı politikasının bir sonucu olduğunu göstermek, kadına karşı şiddetle mücadele etmek şöyle dursun gerek müfredattan toplumsal cinsiyet eşitliği derslerini kaldırarak gerek İstanbul Sözleşmesi’nden nafakaya mücadeleyle kazandığımız haklarımızı saldırarak bugün kadın cinayetlerinin ve kadına karşı şiddetin artmasına sebep oluyorlar. En karanlık günlerden geçerken bile kadın hareketi yaratılan karanlığa sebep olanları biliyor ve İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün etkin uygulanması için, kazanılmış hakları için, özgür ve eşit bir yaşam için mücadele etmeye devam ediyor.