Böylesini 12 döneminde Kenan Evren ve onun sıkıyönetim komutanları yapardı. Emirleri demiri keserdi. Söyledikleri kanundu. Her şeyi yasaklar, herkesi göz altına alabilirlerdi. Emirleri yasa olurdu. 

Bir emirleri ile grevleri, bir emirleri ile bütün sendikal faaliyetleri yasaklarlardı. Bir başka emirle sendikacıları göz altına aldırır, sendikaların bütün kaynaklarına el koyarlardı. Hoşlanmadıkları gazeteyi ve dergiyi kapatır, yazarları hapse attırırlardı. Tek kanallı siyah beyaz televizyondan muhaliflere, sendikacılara hakaret edip dururlardı. 

Şimdi bir zamanların muktedir generali Kenan Evren yargı önüne çıkmayı bekliyor. Fakat tam da Evren yargı önüne çıkmayı beklerken, Evren dönemine özgü manzaralar yaşıyoruz. Bedeni yargı önüne çıkmayı bekliyor ama sanki ruhu ve zihniyeti İçişleri Bakanlığı koridorlarında dolaşıyor. 

Dün ve önceki gün (27 ve 28 Mart) İçişleri Bakanlığının emriyle anayasal güvence altındaki temel hak ve özgürlüklerin büyük bölümü askıya alındı. Seyahat özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı, toplu eylem hakkı, grev hakkı ve ifade özgürlüğü ayaklar altına alındı.  Adeta adı konmamış bir sıkıyönetim ilan edildi 

Ülkenin çeşitli bölgelerinden demokratik ve barışçıl bir protesto eylemi için Ankara’ya gitmek isteyen  KESK üyesi binlerce kamu çalışanının kiraladıkları otobüslerin hareket etmesine izin verilmedi. Hareket edenler durduruldu. İnsanların seyahat hakları engellendi. Parasını ödedikleri otobüsler akıllara durgunluk veren bahanelerle bağlandı. Bahane bulunamayınca açık yasak uygulandı. Ankara’ya doğru yola çıkanlar bu kez Ankara girişinde durduruldu. Çok sayıda KESK’li gözaltına alındı. 

Peki neden? Bir grevi ve barışçıl bir protesto eylemini engellemek için. Neymiş provokasyon olurmuş? Neymiş “suç işlenmesini engellemek ve kamu düzenini korumak” istiyorlarmış. Bugün çalışanların grev ve toplu eylem hakkını yok sayan zihniyet bir kaç gün önce Newroz/Nevruz sırasında da sahnedeydi. Sırf kitlesel gösterileri engellemek için sıkıyönetim dönemlerini aratmayan uygulamalara başvurdular. 

Şimdi sendikaların protesto eylemi engelleniyor. Bu nasıl bir tahammülsüzlük! 

4+4+4’ü protesto etmek için Eğitim-Sen 28-29 Mart tarihlerinde grev kararı aldı. KESK de aynı günlerde üyelerini Ankara’ya protesto eylemine çağırdı.   

Eğitim iş kolunda örgütlü bir sendikanın eğitim sistemini alt üst eden bir oldubittiye itiraz etmesinden doğal ne olabilir? 

Bir sendikal örgütünün anti-demokratik bir sendikal yasa tasarısına karşı itirazını ortaya koymasından daha doğal ne olabilir? 

Dünyanın diğer bütün demokratik ülkelerinde barışçıl toplu eylem hakkı en temel insan hakkıdır. 

Sendikalar genel greve gider, protesto eylemleri düzenler, kamu görevlileri de greve gider, toplu eylem yaparlar. 

Oysa Türkiye hızla temel insan haklarının kullanılamaz hale geldiği, demokratik hak kullanımının siyasal şiddet kullanılarak engellendiği otoriter bir rejime doğru sürükleniyor. 

Şaka gibi: 12 Eylül anayasasında yer alan sınırlı hakların bile kullanımını engelleyenler yeni ve demokratik bir anayasa yapacakmış! 

Kenan Evren’i sanık sanıyorduk, meğerse o görevi başındaymış. 

Notlar:

1) 15 Mart 2012 tarihli “Esneklik cinayettir” başlıklı yazımda yer “Yüksel Akkaya’nın ifadesiyle  tekstil, inşaat ve turizm (TİT) mafyatik sektörlerdir” cümlesini düzeltmem gerekiyor. TİT kısaltmasının Yalçın Küçük’e ait olduğu öğrendim. Düzeltiyor ve uyaranlara teşekkür ediyorum. 

2) Eski Isparta Belediye Başkanı Hasan Balaman 16 Şubat 2012 tarihli “sendikal baskıya hapis cezası” başlıklı yazımda eleştirdiğim sözleri söylemediğini iddia ederek tekzip yollamış. Eleştirdiğim sözler yazımda da belirtildiği gibi DHA’nın  9.2.2012 tarihli haberinden aktarılmıştır.