Donald Trump seçimi kazandı. Hem ABD hem dünya açısından beklenmeyen, hatta şok edici bir sonuç olduğuna kuşku yok ama Oldu!

Kuşkusuz, merak edilen çok şey var. En başta da, bu kadar ırkçı ve bağnaz söylemlerine karşın Trump’ın Amerikan halkından nasıl ve neden bu kadar destek gördüğü gelmekte! İkisi de pek sevilmeyen adaylar olsalar da, Haziran 2015’te adaylığını açıkladığında ancak % 5’lerde desteği olan ve birçokları tarafından adaylığı alayla karşılanan Trump, ne oldu da daha şanslı görünen Clinton’a karşı oyları arttırmayı ve yarışı göğüslemeyi başardı!

Tamam, Trump, ilgi çekmeyi, heyecan yaratmayı, medyayı kullanmayı bilen, dile getirilemeyecek şeyleri söylemesiyle samimi ve “açık sözlü” bir imaj bırakmayı başaran biri. Bu nedenle, dile getirdiği ırkçı, İslamofobik, göçmen karşıtı ya da cinsiyetçi söylemleri bazı çevrelerde topa tutulurken, bunları düşünüp de söyleyemeyenler tarafından “işte bizden biri! “ diye içten içe alkışlandığını düşünmek mümkün. Ya da, söylemi ve tavırlarıyla bazı çevrelerde çılgın, saygısız, terbiyesiz olarak nitelenir, “milyarder bir palyaço” diye küçümsenirken, sistemden umut kesmiş kalabalıklar tarafından kucaklandığı söylenebilir!

Öte yandan bu sonuç, kişiliği ve temsil ettikleriyle iddiaları ve vaatleri arasındaki çelişkilerin de önemli olmadığını gösteriyor. Küresel kapitalizmin nimetlerinden bolca yararlanan bir milyarder, yerleşik düzene ve egemen güçlere meydan okuyor ve kaybedenlere oynuyor!

Küresel kapitalizme karşı milli ve yerli kapitalizm!... “Amerikan rüyasının” yeniden canlanması!...

Kısacası, Trump’ın, ırkçı, cinsiyetçi, İslamofobik , bağnaz söylemleri olduğuna kuşku olmasa da, seçimi kazanmasının arkasında asıl neden olarak kapanan işyerleri, Meksika’ya veya Çin’e kaçan işletmeler, eğreti işlerin arttığı işgücü piyasası ile gelir kayıplarından umutsuz ve endişeli emekçi kesimleri ve onlar için “daha iyi bir ekonomi” vaadini görmek lazım.

Kuşku yok ki, “daha iyi bir ekonomi” vaadi üzerine bir oyun kuruluyor; bunun için de, yerleşik düzene “meydan okurmuş” gibi yapılıyor. Mış gibi; çünkü oyunun replikleri kapitalizmden, emekten, haklardan söz etmiyor; sermaye karşı emek değil, yabancıya karşı milli, göçe karşı yerel konuşulmakta!

Bir bakıma, sınıfların görünmez olduğu, öyle de kalmasının istendiği, buna karşın sınıf sancılarının önlenemediği bir sistemde, adı konmadan sınıflar üzerinden bir oyun kurulduğunu söylemek mümkün.

Ne var ki, oyun tutuyor; sonuç ortada!

Evrensel’de yayınlanan Thomas Frank imzalı yazıda, AFL-CIO (Amerikan İşçi Sendikaları Federasyonu ve Sanayi Örgütleri Kongresi) üyesi Çalışan Amerika’nın (Working America) 1600 beyaz emekçi seçmenle görüşerek yapılan bir çalışmadan söz ediliyor. Bu çalışmada, Donald Trump’a olan desteğin, kendisini Demokrat olarak tanımlayanlar içerisinde dahi yüksek olduğu ortaya konulurken, Trump’ta en sevdikleri şeyin “tavrı”, açık sözlü ve net oluşu ile “iyi bir iş ve ekonomi” açısından duydukları endişeye yanıt verişi olduğu anlaşılmaktadır.

Kısacası, umutsuz beyaz ve mavi yakalı emekçilere, hem kapitalizmin kurtları tarafından asılsız umutlar verilmekte hem de kapitalizme karşı emek mücadelesi yerine ırk, din, cinsiyet gibi kültürel kodlara karşı veya bu kodları bayrak yaprak savaşlar açılmakta. Kandırma büyük ama işe yaramakta!

O kadar işe yarıyor ki, ABD’de, yerleşik düzenin esaslı bir figürüyken, yerleşik düzen ve güçlere (establishment) meydan okuyan bir siyasetçi ortaya çıkabilmekte... Türkiye’de olduğu gibi, küresel kapitalizme teslim olmuş bir ülke “milli” söylemlere gark olup Batı’ya “sen kimsin!” diye sorabilmekte...

Kısacası, asıl sorun işsiz, aşsız, yersiz, yurtsuz insanların artmasına yol açan siyaseti ve ekonomisiyle bu sistemken, yabancı korkusu, artan göç tehlikesi, farklı dinler ve kültürler devreye sokulmakta.

Ulus devlet ve ulusal siyaset, küresel sistemin eline geçmişken, “Milli” çözümlerden söz edilebilmekte!

Yeter ki oyun devam etsin!

Özetle, Başkan kim olursa olsun, egemen güçlerin politikalarının değişeceğini beklemek mümkün değil; ne Amerikan halkı ne de dünya için!

NOT: Dün 10 Kasım’dı. Verdiği mücadele, kazandığı savaş, bıraktığı miras ile bu ülkeye büyük bir şans, fırsat veren bir lideri kaybettiğimiz gün... Ne yazık ki, bu şansı iyi kullanamadık. Bazen yaşadıklarımızı, Atatürk’ü otoritelerine kalkan yapanlara, ya da ülkedeki siyaset dünyasının hırs ve kötülüklerini Kemalizm adı altında ülkenin kurucusuna bağlam bilgiçliğini gösterenlere karşı Atatürk’ün bir intikamı diye düşünüyorum. Ne yapsa yeridir