Siyasi partiler muhalefet dönemlerinde gazeteciler ile çok sıcak dostluklar kurarlar, geliştirirler. Demokrasi istiyorlardır, hem de kendileri için değil, bütün toplum için bunu talep etmektedirler.

Bu konuda gazeteciler cesur olmalıdırlar. Muhalefet temsilcilerinin dile getirdiklerini bütün çıplaklığıyla yazmalıdırlar. İktidardan korkmamalıdırlar. Zaten çok yakında kendileri iktidara geldiklerinde özgürlüklerin önündeki bütün engelleri kaldıracaklardır.

Söz konusu dönemde gazeteciler muhalefetin sesi olduğu oranda baskı görürler. Hapislere düşerler. Hatta öldürülürler bile…

Sonra iktidardaki partinin iktidar ömrü biter, muhalefettekinin dönemi başlar. Gazeteciler yine aynı basamaktadırlar.

Çok kısa sürede balayı biter. Eski dönemin baskıları yürürlüğe girer. İktidar kendi bilinen yoluna gider, gazeteciler de basın özgürlüğü için yüzlerini dönmüş oldukları yöne…

İktidar partileri değişir, gazetecilerin yeni ve yönü değişmez.

• • •

Bu elbette sahici gazeteciler için böyledir.

İktidar teknesinin kaptan köprüsüne yamanıp, politik yelkenlerin iktidar hırsıyla dolmuş direklerinde atlayıp zıplayan maymunlarla bir ilgisi yoktur.

Her zaman ve her koşulda gazeteci kalmanın onuruna erişmiş gazeteciler biri de Ahmet Şık’tır.

Ahmet, kendisine kurulan komploların hepsini çürüttü. İftira sahiplerine çift taraflı yalattı!

Yarın 8 Ocak (1996) Evrensel muhabiri Metin Göktepe’nin 20. ölüm yıldönümüdür. Metin sarı basın kartı yok diye gözaltına alındı. Çevik kuvvet polislerince dövülerek öldürüldü. Devlet bu cinayeti karartmak için elinden geleni yaptı. Davayı İstanbul’dan Aydın’a taşıdı. Olmadı, Afyon’a sürdü. Sanık polislere maaş verdi, yargılanmaları için mahkemeye yollamadı. Emniyet müdürleri imzalı mühürlü belgelerle mahkemeyi kandırdılar “Nerede olduklarını bilmiyoruz” dediler. Sanıkların avukatları ise “kaçmıyorlar, Üsküdar çevik kuvvette yatıyorlar” dediler. En sonunda başbakan “gidecekler bu ay” diye talimat verdi de lütfedip Afyon’a geldiler.

Metin Göktepe’nin görev yaptığı yıllarda onun en yakın haberci arkadaşı Ahmet Şık idi. Her ikisi de insan hakları ihlalleri söz konusu olduğunda en kısa sürede dosyalara dalarlar, olay mahalline ulaşırlar, faili meçhul ölümleri haberleştirirlerdi.

Çoğu zaman da toplumsal gösterilerde engellemelerle karşılaşırlar, polis kalkanlarının üzerlerine yürümekten geri durmazlardı. Çoğu zaman da polis coplarından paylarına düşeni alırlardı.

Metin Göktepe’nin katledilişinin 20. yılında Ahmet Şık onunla birlikte çıktığı yolda koşmaya devam ediyor:

-Gerçeğin peşindeki adam!

Buna rağmen korkup geri durdukları olmazdı.

Ahmet Şık’ın gazetecilikten gelen haklılığı çoğu zaman öne fırlar, kendilerine laf atan, ya da iğneli bir cümle sarf eden polis şeflerinin hak ettikleri cevapları da verirdi.

Metin Göktepe belgeselleri için taranan haber filmlerinde Ahmet’in görüntüleri dikkat çekerdi. Hatta bir arkadaşı “şaka” bile yapmıştı:

-Ahmet kardeşim bunlar yanlış adamı öldürmüşler!

Bu “soğuk şakanın” kimsenin bilmediği sıcak(!) yanları vardı. O dönemde Ahmet Şık evine geldiğinde kapılarının açık dolaplarının karıştırılmış ama hiçbir şey alınmamış olduğunu görmeye başlamıştı. Bazen pencereler ve televizyon açık bırakılarak çıkılıp gidiliyordu. Ahmet’e “mesajlar” veriliyordu:

-Seninle ilgileniyoruz!

• • •

Ahmet Şık, bir eğitim bursunu kabul ederek yurt dışına çıktı.
Sonra döndü, gazeteciliğine kaldığı yerden devam etti.

İmamın Ordusu adlı kitabını yazdı. Gülen Cemaatine mensup polisler tarafından gözaltına alınıp, Gülen Cemaatine mensup savcıların uyduruk iddianameleriyle mahkemeye sevk edilip, Gülen Cemaatine mensup hakimler tarafından tutuklandı.

Ahmet’in yazıp yayınlanmadan el konulan kitabını “bombadan tehlikeli” ilan edenler eğer okusalardı, belki başlarına gelecek kumpasların ince noktalarını öğrenebilirlerdi. Ama kitap okumak da yazmak gibi entelektüel bir faaliyettir.

Ahmet Şık Silivri’de 375 gün yattı haksız yere… 12 Mart 2012’de tahliye oldu. Yine yazmaya devam etti:
“Dokunan Yanar/Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda/Pusu Devletin Yeni Sahipleri.”

Ahmet çalışkan ve üretken bir gazetecidir. Yine kalemi hareket halindeydi. Bu sefer de 15 Temmuz Darbesinin Şifreleri Çözmekle meşguldü.

Yine gözaltına alındı, yine tutuklandı.

Yazı dizileri, sosyal medyada paylaştığı aydınlatıcı kısa bilgi notları suç unsuru olarak değerlendiriliyor.

En çok da devlete hakaret meselesine takılıyorlar.

Devlete katil diyen en üst düzey yetkili bir başbakandır. Mesut Yılmaz kendisine bağlı Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’a talimat verdi, “Susurluk

Raporu” ortaya çıktı.

Kutlu Savaş o çalışmada “herkesin bildiği sır”ı paylaştı:

“Devletin öldürme yetkisi vardır. Ama bu çok alt düzeylere kadar inmiştir!”

Oysa devletin anayasal görevi vatandaşlarının can güvenliklerini sağlamaktır. Yazılı olmayan “geleneklere” göre öldürmek değil!

Savaşlarda bile esirlik kuralları vardır. Temel ihtiyaçlar karşılanır.

Ahmet’e su verilmemiş. Bakanlık da açıklama yapıyor:

“Metris Cezaevinde tutuklu Ahmet Şık’a 1.5 litre su verilmiştir!”

Ahmet’e, 30 Aralık ile 2 Ocak arasında sadece 1.5 litre su uygun(!) görülmüş. Bir de pişkinlik notu var. Şebeke suyunu da içebilirdi. İnsan zorda kaldığında mesela enkaz altında kendi idrarını da içerek hayatta kalabiliyor.

• • •

Ahmet Şık 2013 Haziran’nında Gezi Parkı Direnişi’nin ilk günü başına isabet eden bir gaz fişeğiyle vuruldu. Hastanede iki gün yattı. Taburcu olunca yeniden Gezi Parkı’na döndü. Bu sefer başında gazeteciler için üretilmiş bir kask vardı, ensesine kadar inen bir koruma bölgesi bulunuyordu. Kaskın en alt koruma alanına yine bir fişek isabet etmişti. Eğer o kask olmasaydı, Ahmet en iyi ihtimalle felç olabilirdi!

Ahmet Şık için en güzel tespiti onu yeniden tutukladıkları gün Barış Tahmaz yaptı:

-Ahmet Şık döverek öldüremedikleri Metin Göktepe’dir

Metin Göktepe’nin katledilişinin 20. yılında Ahmet Şık onunla birlikte çıktığı yolda koşmaya devam ediyor:

-Gerçeğin peşindeki adam!