Girit’in en güzel kenti kabul edilen Hanya 1971’e kadar adanın başkentiymiş. O tarihte sıfatını İraklion’a kaptırmış. Ama bir...

Girit’in en güzel kenti kabul edilen Hanya 1971’e kadar adanın başkentiymiş. O tarihte sıfatını İraklion’a kaptırmış. Ama bir kentin özelliği ve güzelliği kendisine verilen veya ondan alınan resmi sıfatlarla belirlenemiyor.
Hanya yine Hanya!
Güzel mi, güzel… Seyrine doyum olmuyor.
Lozan Mübadilleri Vakfı Başkanı Ümit İşler birlikte geldiği 25 mübadil ile Hanya’nın dar sokaklarını gezerken, önlerine birden küçük bir meydan çıkıyor. Splanca Meydanı Girit’in tarihini de özetliyor. Meydanın bir ucunda yaşı 450 yılı geçen koca bir çınar ağacı var. Altında da bir anıt rölyef yer alıyor:
“19 Mayıs 1821’de Türkler Başpiskopos Ksamu’yu astılar. Anısı sonsuza kadar bu anıtta yaşatılacaktır!”
Başımı kaldırıp çınara bakıyorum, yere paralel uzanan koca bir dalın gölgesi üzerime düşüyor.
Çınarın tam karşısında ise bir köşesinde çan kulesi, diğer köşesinde iki şerefeli bir minaresi yükselen ibadethane duruyor. Venedik döneminde Katolikler, Osmanlılar zamanında Müslümanlar, Yunanistan döneminde ise Ortodokslara kucak açan Ayios Nikolaos Kilisesi 1320’de Venedikliler tarafından inşa ediliyor. 1645’te Osmanlılar Hanya’yı fethedince minare eklenerek camiye dönüşüyor. Adı da Hünkâr Camii oluyor. 1913’ten sonra da Yunanistan’a devredilen Hanya’daki bu mabette şimdi Ortodokslar dini ayinlerini yapıyorlar.
Biz idam sehpası çınar ile çok dinli kilise arasında bir kahveye oturunca küçük çaplı alarm vaziyeti hâsıl olur. Kahvenin yaşlı Rumları, büyük bir coşku ile bizimle konuşmaya başlıyor. Ancak küçük bir sorun var, Rumca anlayan yok. Meydanın bir ucundan diğer ucuna bağırmalar, çağırmalar sonunda ortaya kalın bıyıkları dudaklarının kenarından çenesine kadar sarkan Balis Kiryakos ortaya çıkıyor:
-Hoş geldiniz, bana burada Türk konsolosu derler!
Balis, kendisinin Kırkıca köyünden olduğunu söylüyor. Kırkıca, Selçuk’un Şirince köyünün eski adı… Tabii Balis, değil onun aile büyükleri Şirince’den gelenler… Babası Hanya’da doğmuş.
O sırada Stalyos Sularis de geliyor:
-İçinizde Fenerbahçeli var mı?
Fenerli olanlara birer kahve ve birer paket çikolata ikram ettikten sonra hep birlikte Splanca Meydanı’nı inletiyorlar:
-La la la la laaaaa….Yaşaaa Fenerbahçeee….
Bunlar Anadolu’nun çocukları. Tanışmamış olmalarına karşın özlem gideriyorlar. Sularis, “Lefter” diyor:
-Biz Lefter Küçükandoniyadis sayesinde Fenerliyiz, hayatta mı, yaşıyor mu? Benden selam götürün büyük futbolcuya!
Hanya denilince herkesin aklına kafiyesi kolay atasözü geliyor:
-Hanya’yı Konya’yı görmek!
Girit ile Konya’nın arasında böylesi bir söze ebelik edecek sıkı bağlar yok.
Peki, bu söz nereden çıkmış o zaman?
Müfide Pekin’in Giritli arkadaşı Monolis Gazis’e (Gazi demek) soruyoruz. Monolis kanlı tarihe atıfta bulunarak bizim bilmediğimiz coğrafi yakınlıktan söz ediyor:
-Hanya’ya çok yakın (15-20 dakika uzaklıkta) bir yerleşim bulunuyor. Orada çok ünlü bir dini yapı var: Gonya Manastırı! Yerleşim bu manastırın çevresinde gelişmiş. Hanya’da büyük katliamlar yaşandığını biliyoruz. Muhtemelen Gonya da bunlardan nasibini almıştır. Birine Hanya’yı Gonya’yı göstermek, katliamlar arasında kaybolup gitmek anlamına gelebilir.
Monoli Gazis’in yorumu daha akla uygun geliyor.
Ünlü Yemen Türküsü içinde yer alan bayırlarıyla ünlü Huş kenti bilgi kıtlığı yüzünden nasıl Muş haline getirilmişse, Hanya’nın dibindeki Gonya (gönye, köşe) da bir çırpıda Konya oluvermiş.
Lozan Mübadilleri sayesinde bir gerçek daha ortaya çıkıyordu. Artık sözü doğru telaffuz edecektik. Birlikte söylersek, şöyle diyeceğiz:
Hanya’yı Gonya’yı görürsün, ama önce Girit’e gitmen lazım!