Uzun zamandır hazırlıkları süren Toplu İş İlişkileri Kanunu taslağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanarak Başbakanlığa sunuldu...

Uzun zamandır hazırlıkları süren Toplu İş İlişkileri Kanunu taslağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanarak Başbakanlığa sunuldu. Böylece 2821 ve 2822 sayılı yasalar tek bir yasa haline dönüştürülüyor. “2821 ve 2822’de neler oluyor” başlıklı yazımda 2821 Sayılı Sendikalar Kanunnu’da yapılan değişiklikleri değerlendirmiş ve asıl kritik düzenlemelerin toplu sözleşme ve grev hakkına ilişkin olduğunu vurgulamıştım. Başbakanlığa gönderilen taslakta bu konularda da yeni düzenlemeler yapılmış durumda.

DİSK’in görüşmelelerden çekilmesi sonrasında Bakanlık, Türk-İş, Hak-İş ve TİSK arasında yürütülen görüşmeler sonrasında Bakanlık tarafından hazırlanan taslak 2822’de var olan ve ILO normlarıyla  çelişen pek çok düzenlemeyi koruyor. Taslakta minimum düzenlemelerle yetinilmiş ve 2822’nin temel felsefesi korunmuş durumda. Taslak ile işkolu barajı yüzde 10’dan binde 5’e, işkollarının sayısı 28’den 18’e indiriliyor. Ancak mevcut yasada var olan yetki tespit ve itiraz süreci büyük ölçüde korunuyor. Mevcut yetki-tespit ve itiraz süreci sendikal örgütlenmenin önündeki en önemli engeldir. Taslak grev hakkına yönelik sınırlamaları da büyük ölçüde korumakta, hükümetin grev erteleme yetkisinde herhangi bir değişiklik yapmamaktadır.

Taslağın ayrıntılarını daha sonra ele alacağız. Ancak taslakla yer alan grev yasaklarına ilişkin bir düzenleme evlere şenlik. 2822 sayılı yasanın 29. ve 30.  maddelerinde yer alan grev yasaklarından bazıları kaldırılıyor. 2822 sayılı kanunda yer alan noter hizmetlerinde, su, termik santralleri besleyen linyit üretimi, tabii gaz ve petrol sondajı, üretimi nafta veya tabii gazdan başlayan petrokimya işlerinde, eğitim ve öğretim kurumlarında, çocuk bakım yerlerinde ve huzurevlerinde, mezarlıklarda, Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde grev yasağı kaldırılıyor. Böylece askeri kurumlarda çalışan sivil personele grev hakkı tanınıyor. Bu sınırlamaların kaldırılması olumlu ancak ortada inanılmaz bir garabet var.

Taslakta grev yasaklarını şöyle tanımlıyor: Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze ve defin işlerinde; elektrik, doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi, dağıtımı işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ile şehiriçi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev yapılamaz.

O da nesi! Bankacılık sektöründe grev yasağı sürüyor. Kapitalizmin kalbinde grev yasağı sürüyor. Askeri işyerlerindeki sivil personele grev yasağını kalıdırarak “askeri vesayete” ağır bir darbe indiren taslak, sıra bankacılık sektöründeki grev yasağı gelince birden finans oligarşisinin vesayetine boyun eğiyor. Şaka gibi değil mi? Askeri işyerlerindeki sivil personele grev serbest, bankalarda çalışanlara yasak. Bu müthiş bir demokratikleşme hamlesi olsa gerek!

Kanun taslağının gerekçesinde bu değişikliğin “ILO’nun üzerinde durduğu yaşamsal hizmetlerde grev hakkının sınırlandırılması ya da yasaklanması gerektiğine ilişkin görüşleri göz önünde bulundurularak” yapıldığı iddia ediliyor. Bakanlık  ya bilmiyor ya aklımızla dalga geçiyor. Bile bile kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor.  ILO kararlarında açıkça bankacılık sektörünün yaşamsal hizmet sayılmayacağı yazılıdır. Bankacılık sektöründe grev yasağının ILO normları ile taban tabana zıt olduğu açık ama finans sermayesinin çıkarlarına uygun düştüğüne şüphe yok. Bu yasağın büyük iş çevrelerinin baskısıyla geldiği açık.

Bakanlık hangi saiklerle ve hangi işveren telkinleriyle bankacılık sektörünü grev yasağı kapsamında tutumuştur? Bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek zorundadır. Sendikalar bankacılık sektöründe grev yasağını kalkmasını isterken bakanlık hangi gerekçelerle bu yasağı sürdürüyor?

Bakanlık bankacılık sektöründe grev yasağı olan ülkeleri de açıklasın! Örneğin her hangi bir Avrupa ülkesinde bankacılık sektöründe grev yasağı var mı? Bankacılık sektöründe grev yasağı finans oligarşisinin vesayetinden başka bir anlam ifade etmeyecektir.
 
Bakalım Türkiye Büyük Millet Meclisi finans oligarşinin bu vesayeti karşısında ne diyecek?