Gündeme girmek istemiyorum; ama ne mümkün! Bunlar üzerine tartışmanın boşuna olduğunu da düşünüyorum ama nasıl tartışılmaz!

Örneğin, ne yazık ki, alıştıklarımız var; konuşmak gerekiyor.

Her gün bir kaç şehit cenazesi kaldırılıyor; alıştık! Katliamlara, bomba yüklü araçların ortalıkta dolaşmasına da alıştık!

Alışmayanlar da var tabii; Mesela, Dürümlü mezrasında 15 ton bomba yüklü aracı engellemeye kalkışan köylüler... Ne yazık ki, sonları katliamda parçalanmak olmakta! Bizse açılan çukura bakıp kara kara düşünmekteyiz!

Şimdi, PKK’nin, kendi insanını öldürme noktasına gelmesini lanetleyenler var. Doğru da, “artık yeter, bu çatışmalar dursun, insanlar ölmesin” diyememek de az lanet değil mi!

Kilis’e düşen bombalar, ölen insanlara alıştığımız da söylenebilir. İlan edilmemiş bir savaşta vatandaşlarımız ölüyor; bize de yayın yasaklarıyla konuşmamak düşmekte!

Öte yandan, alıştırılmaya zorlandıklarımız var!

» Örneğin, dün 19 Mayıs’tı... Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in başlangıç noktası... Buna karşın, iktidar Cumhuriyet tarihini inkâr noktasına doğru yol alırken bugünleri de unutturmaya çalışmakta. Kut-ül Amare gibi Osmanlı’dan devşirme tarih yaratma çabaları da ayrı!

Oysa 19 Mayıs, yıkık, yenik, yoz Osmanlı’dan kalanlar için umut ateşinin yakıldığı gün olarak, yadsınamayacak önemde. Bize, koşulların hiç elvermediği durumlarda bile, pes etmeyenlerin, direnmek için yola çıkanların nasıl mucizeler yaratabildiklerini göstermesi açısından da önemli.

Aslına bakarsanız, bir tarih gibi, bir mücadele örneğinin de emanet edildiğini düşünmek gerek. Birileri ise, emanete ihanet gibi, bu direniş hikâyesini de unutturma peşinde!

» Yine dün, AKP yeni genel başkan adayını ve de başbakanını belirledi; Binali Yıldırım. Yıldırım, konuşmasında Davutoğlu’na teşekkür etmiş! Ne kadar teşekkür etse az ya, adaylığını neye borçlu olduğu ve “nasıl bir başbakan istendiği” bilindiğine göre makamının anlamsızlığını nasıl unutturacak!

Ne yapacak, bilemeyiz; ama bizim parlamenter sistemin varken yok olmasına alışmamız istendiğini görebiliyoruz. Tıpkı, demokrasi, hukuk devleti, laiklik, hak ve özgürlüklerin kâğıt üzerinde var olup “havaya” karışmasına alışmamız gibi...

İlgimi çeken bir konu da, tüm bunlar olup biterken, yıllarca Atatürk’ün putlaştırıldığını söyleyip eleştirenlerin bugün başka birini “putlaştırmaları!” Ama görmek istemiyorlar; aksine kulluklarını, demokrasi, milli irade filan diye “sıvamaya” kalkışmaktalar ki, acınası!

Bir de, hayal kırıklıklarımız var!

» Bugün ise, dokunulmazlıklar oylanıyor. Yazıyı bir gün önce yazdığımdan sonucu bilemiyorum; ancak dokunulmazlıklara ilgili anayasa değişikliğinin referanduma gideceği öngörülebilir durumda. Bununla en başta HDP’nin tasfiyesinin istendiği de açık.

Oysa, barış ve demokrasi isteniyorsa,- tüm kusurlarına karşın- HDP’nin varlığının ne kadar vazgeçilmez olduğunu görmemek mümkün değil.

» Bu oyuna bir de CHP’nin alet oluşu var ki, bir kez daha, AKP’nin ve Erdoğan’ın bu kadar yol alışında başarısız muhalefetiyle CHP’nin oynadığı rolü hatırlatıyor. Oysa, gelecekten bugüne bakılırken, bugünkü hukuk tanımaz tek adam rejiminin zemin kazanmasında, birçok faktör yanında ana muhalefet partisine de önemli bir pay düşeceğini görmeleri gerekmekte.

Daha önce de yazdım; muhalefete düşen, eleştirmek değil, eleştirilerini Meclis’ten topluma uzanan bir siyasetle ortaya koymak olmalı. CHP ise, edilgen muhalefetine, Cumhurbaşkanlığı için gösterdiği adaydan seçimlere giren adaylarına kadar birçok yanlış da katmakta. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet deme kararı da bunlardan biri!

Bu oylamada “hayır” oyu kullanan CHP’lilerle teselli bulmak da mümkün değil; önemli olan, böyle bir noktaya gelinmemesiydi. CHP’nin yapması gereken de, dokunulmazlıkların kaldırılmasının Türkiye için nasıl bir kaos olacağını anlamak ve topluma anlatmak olmalıydı. Türkiye’nin barış ve demokrasiye ihtiyacı olduğu ortada; peki, bunun için, Kürt siyasal hareketinin gerekli olduğu ortada değil mi?

AKP’nin, ne barış ne de demokrasi derdi var! Aksine, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla bir taşla birkaç kuş vuracağının hesabında. Referandum derken erken seçime hazırlandığı da söylenebilir. Bunun için yatırımlara başladığı da görülüyor!

Bakın, son çıkan Torba Yasa... 65 yaşını doldurmuş muhtaç durumdaki insanlara bağlanacak yaşlılık aylığında, artık ailenin değil kişinin gelirine bakılmasından, terör mağdurlarının ana babalarının da istihdam hakkından yararlanmasına; turizm işletmelerini 2016 yılı için ödemesi gereken kira ve tahsis borçlarının ertelenmesinden gençlerin 25 yaşını doldurdukları güne kadar sağlık sigortası prim borçlarının silinmesine gibi mağduriyetlere yönelik birçok düzenleme getirilmekte.

Yalnız mağdurlara ilişkin değil müjdeler! 15 bin yeni polis alınacağı, Diyarbakır Sur ilçesinin yenide inşası için yasal alt yapı oluşturulacağı ve İstanbul Kanal projesi de yasal düzenlemeye kavuşturulacağı da getirilen müjdeler arasında!

Özetle, Onlar, “giden ağam, gelen paşam” misalini iyi kullanıp kandillerinin yanmasına çalışırken, muhalefetin de kandillerini yakacak destekleri bulması, yaratması, güçlendirmesine ihtiyaç var. Bunun için de, Antalya’da isyan eden bir CHP’linin söylediği gibi, artık konuşmak değil, “eylemek” zamanı!