Günün sonunda, çocukların ölü bedenleri üzerinden siyaset devşiren bir ahlâksızlığın ortasındayız. “Analar ağlamasın” riyakârlığının ziyadesiyle bulandırdığı midelerimiz ağzımızı kusmukla doldurdu. Yüreğimiz kordan sıcak, dilimiz demirden soğuk. Şehrin orta yerinden yükselen adalet saraylarının koridorlarında, zalimin sesinden başka ses yok.

• • •
“Oğlumun cenazesini çıkarıp dereye atacaklarmış. Biz de ne yapalım, beton döktük.”  “Dün itibarıyla davamızın adil bir yargılamayla sürdürüleceğine olan inancımız bitmiştir. Berkin öldü. Biz yokuz artık.”  “Dik durmaya çalıştım ama artık umudum yok. Adalet yok.” Çocukluğunu yaşayamadı, yaşatmadılar.” “Ayağından vur, bacağından vur. Niye çocuğumu başından vurdun?” “Evladımın üzerine sekiz kişi çullanmış. Nasıl kıydılar?  Utanıyorum yaşadığım ülkeden.”
• • •

Bilen bilmeyen hepimiz, çocuğu öldürülen anaların Türkiye’sinde yaşıyoruz. Duyan duymayan, hepimiz bu sözlerin ağırlığı altında küçüldükçe küçülüyoruz. “Diyorlar ki polise talimatı kim verdi, ben verdim.” Alkış. “Annesi diyor ki evladımın katili başbakan.” Yuh sesleri. O gün, o meydanda yazılan tarih, ‘yeni’ Türkiye’nin nefret tarihiydi. Pas tutmuş vicdanlardan yükselen coşkulu bir öfkenin, bütün ülkeyi dinmeyen bir sızıya hapsettiği günlerden biriydi.

• • •
Günün sonunda, boş dimağlardan entelijansiya çıkarabileceğine inanan bir cehaletin içindeyiz. Bilimsel veriye, göz kararı un muamelesi yapan profesörlerin hazırlayacağı, sahibinin kulak memesi kıvamındaki toplumsal anlaşmalara terk edildik. Almadığı bir oyla, hak etmediği koltuğa otururken gururdan bahsedebilecek kadar aklını yitirmiş akademik kadroyla uzay çağını yaşıyoruz. Mahcubiyetin yerinde yeller esiyor. Aynalar kırıldı.

• • •
Santimle değil milimle ölçülebilen bir sığlık içinde boğulurken biz, takım elbiseli çapsızlık, gözlerini dikmiş etrafı seyrediyor. Sadece kendilerine sakladıkları o Türkiye sevdalarının üzerine, iman dolu göğüslerinden başka bir yönetici meziyeti taşımaya da gerek duymuyorlar. Dün halka “gavat” diye hakaret eden valiyle, bugün sınıfına girdiği öğretmeni, giyiminden dolayı öğrencileri önünde aşağılayarak ölümüne neden olan vali, çapsızlığın yüceltildiği her coğrafyanın prototipini oluşturuyor.

• • •
Günün sonunda hepimiz, ağır kibir zehirlenmesinden sızan nefret gazının etkisi altındayız. Yüreğimiz kordan sıcak, dilimiz demirden soğuk. Beş kelimelik lügatla dünyaya açabileceğimiz bir kapı yok. Korkuyla, yasakla alınabilecek bir yol yok. Anaların acılarını çiğneye çiğneye varılacak bir huzur yok. İnsan hayatı denen nefes, kısacık bir zaman. Nasıl geçer gider, şaşarsın. Ancak toplumsal bilinçaltına atılan tohumlar dayanıklıdır. Günün sonunda elimizde kalan ahlâksızlık, günün kendisinden uzundur. İyi bir gelecek, bu hakikatin farkında olan ve bu sorumluluğu taşıyabilen insanlarca kurulabilir ancak.