Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Türkiye artık “açık” bir hapishane! AKP iktidarında gazeteciler, yazarlar, aydınlar, politikacılar “Silivri”yi mesken tuttular. Dün “Balyoz” ve “Ergenekon” sanığıydılar. Bugün “FETÖ üyesi” ve “PKK yandaşı” olmakla suçlanıyorlar. Şu anda 150’ye yakın gazeteci var içerde. Haklarında soruşturma yürütülen ya da dava açılan basın çalışanlarının sayısı ise bunun kat kat üstünde. Öyle anlaşılıyor ki, OHAL’le taçlandırılmış “ileri demokrasi”mizde, yolu Silivri’den geçmeyen muhalif gazeteci kalmayacak!
O nedenle, hapse yeni girenler ya da girecek olanlar için, deneyimli hapishanecilerin “yaşam kurtaran öğütleri” bugünlerde önem taşıyor.

Yeter ki kararmasın…
Nâzım Hikmet, “Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler” adlı şiirinde konuya damardan girer ve içeri düşenlere olağanüstü yaşam dersleri verir:

“Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.
İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.
İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.
Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.
Bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.

•••

İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.
Yani içerde on yıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.”

Tuncay Özkan’dan öğütler
Gazeteci Tuncay Özkan da 2008 yılında “Ergenekon” kumpasıyla Silivri Zindanı’na düşünce, Nâzım’ın izinden giderek, kendi gözlem ve deneyimlerini “Hapiste Yatacak Olana Öğütler” adlı bir kitapta topladı (Cumhuriyet Kitapları, 2011).
Tuncay Özkan, cezaevinde boyun eğmeden, teslim olmadan nasıl yaşanabileceğinin yollarını anlatıyor kitabında. İşte onun hapiste yatacaklara öğütlerinden bir demet:

“-Paylaşımcı olun.
-Yalnızlığınızın sizin değerliniz olduğunu bilin. Yalnızlığınızı sevin.
-Kendinize hemen bir hobi, yapacak iş yaratın.
-Her şeye karşı hoşgorülü olun. Sabrı öğrenin.
-Susmayı, susmanın değerini bilin.
-Dışarıyı ve dış gerçeği unutun. İçerdeki dünyaya yoğunlaşın, her şeyin farkında olun.
-Sırdaş olun, kimseyi kimseyle çekiştirmeyin.
-En kıymetli hazineniz sağlığınızdır. Sakın ihmal etmeyin. Ölürsünüz!
-İlk işiniz iletişim kanalları oluşturmak olsun. Dışarıdan ve içeriden haber alın ve verin.
-En az bir öğün iyice yiyin, sağlıklı giyinin, hep temiz ve şık olun, günde en az beş kez ağız dolusu gülün.
-Güçlü olun, kendinize güveninizi ve saygınızı hep koruyun.”

12 Eylül faşizminde bile “tecrit” uygulaması istisnai bir durumdu. O dönem aynı davadan yargılananlar, aynı cezaevinde, hatta aynı koğuşta birlikte kalırlardı. Şimdi dört duvar arasında, tek başına tutuyorlar dava arkadaşlarını. Hatta milletvekili olan eşbaşkanlar bile birbirinden uzak hapishanelere kapatılıyor artık. İnsanları yalnızlığa mahkûm ederek ruhlarını karartmak istiyorlar...

Tuncay Özkan, cezaevinde yalnızlık duygusunu aşmada, “sürekli yazıp konuşmanın” yaşamsal önem taşıdığını belirterek şu öğütlerde bulunuyor:

“-Bol bol yazın. Not tutun. Yorum yapın. Kitap yazın. Yazdıkça acınız hafifler. Yaralarınız kabuk bağlar. Mahpus yaza yaza geçer. Mektup yazın. Kimi zaman mektup gelmez. O zaman gece oturun kendinize mektup yazın. Ertesi gün açıp okuyun.
-Hayallerinizi, fantezilerinizi, düşüncelerinizi, neyi istiyorsanız yazın. Yazdıkça sorunların küçüldüğünü, sizin büyüdüğünüzü göreceksiniz. Korkmayın. Korkunuzu yazarak aşarsınız. Anlatın. Karşınızda kimse yoksa, kendinize anlatın. Göreceksiniz, iyi gelecektir.”

AKP Türkiyesi’nde her muhalif aydın, bir gün hapisliği tadacaktır. O yüzden hazırlıklı olmak, kıdemli mahpusların öğütlerine kulak vermek gerekiyor. Nâzım Hikmet’in dediği gibi, “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele...”