Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Eğitimin her gün artan bir hızla dinselleştirilmesine karşı toplumun sürgit sessiz kalacağını düşünüyorlardı! Yanıldılar!

11 Ocak’ta alanlardaydık. “Laik ve Bilimsel Eğitim İçin Ayaktayız!” diye bağırdık, sesimizi duymak istemediler…

Üstüne üstlük, “İç Güvenlik Paketi” adını verdikleri faşist düzenlemelerle ağzımıza kilit vurmayı denediler.

“Biz iktidarız, arkamızda yüzde 50 oy desteği var, her şeyi yaparız!” dediler.

“Yapamazsınız! Evrensel hukuk var, direnme hakkı var, sivil itaatsizlik var!” diye yanıt verdik.

Blöf sandılar, kulak asmadılar!

Halkın isyanını hafife aldılar.

Sonunda gördüler Hanya’yı Konya’yı!

• • •

Birleşik Haziran Hareketi’nin çağrısıyla, 13 Şubat’ta tüm Türkiye’de “Eğitim Boykotu” yapıldı. Öğretmenler ve öğrenciler sınıflara girmediler, sıralar boş kaldı…  

Bir günlük uyarı boykotu hükümeti fena korkuttu. “Parti Başkanı” gibi davranan İzmir Valisi, “Cumhurbaşkanı’na ve AKP’ye saldırı var!” diyerek eylemi yasaklamaya kalktı. Yurdun kimi yerlerinde polis müdahalesi ve gözaltılar oldu. BHH İzmir Yürütmesi’nden Onur Kılıç, eylem öncesinde uyduruk bir gerekçeyle gözaltına alındı; ardından hukuk çiğnenerek tutuklandı. Böylece, Davutoğlu’nun “Yeni Türkiye”sinde Cumhurbaşkanı’nı eleştirmenin karşılığının hapis cezası olduğu anlaşıldı!

Ne var ki, İzmir’deki yargıcın tutuklama nedeni saydığı sloganı şimdi yüz binler sokaklarda, alanlarda haykırıyor!

Ne yapacaksınız? Herkesi içeri mi tıkacaksınız?

BHH Yürütme Kurulu, siyasal iktidarın bu saldırısına anında yanıt verdi: “Halkın eğitimde dinselleşmeye pabuç bırakmayacağı anlaşıldıkça paniğe kapılan iktidar ve onun memurları boşa çırpınmaktadır. Yola çıkarken söylemiştik, kavgaya davetiniz kabulümüzdür diye. Sözümüzden dönmeyiz. Kavgadayız. Ayaktayız…”

• • •

Siyasal iktidarın uzun erimli amaçları bakımından “eğitim” konusu en uygun alan olarak görülüyor. Okulları “mahalle mektebi”ne dönüştürmek için her gün pervasızca adımlar atılıyor. Üstelik bu kurumun tepesinde, sözümona “mürekkep yalamış” biri oturuyor! Nabi Avcı için, “Hükümetin en entel ve çelebi Bakanı!” diyenler var. Ama yaptığı işlere bakılırsa, gelmiş geçmiş en başarısız Milli Eğitim Bakanı olarak anılacak…  

Karşıdevrim süreci adım adım ilerlerken, biz bütünü göz ardı edip parçalarla uğraşamayız. Topyekûn bir püskürtme ve süpürme hareketine girmek zorundayız.

Karşıdevrim ancak devrimci direnişle alt edilir. Yalnızca parlamentoya hapsedilen bir mücadeleden sonuç alınamayacağı görülüyor. Ülkenin yazgısını, çapsız siyasetçilerin kelle sayısı ve parmak hesabı belirleyemez. “Milli irade” yalanını boşa çıkarmalıyız.

Onlar nasıl akıllarına gelen her şeyi bir torbaya doldurup “yasa” diye önümüze koyuyorlarsa, biz de bu dayatmaların tümüne toplu direnişle karşılık vermeliyiz…

Yakınlarda yaşamını yitiren Fransız düşünür Stephane Hessel, milyonlarca satan “Öfkelenin!” adlı kitabında, insanları haksızlık karşısında sessiz kalmamaya, neoliberal masallara kanmamaya, çevreye duyarlı olmaya, toplumsal adaletsizliğe karşı barışçıl yollarla öfkelerini dile getirmeye çağırıyordu.

Oysa Başbakan Davutoğlu, CHP Genel Başkanı’nın, “Böyle giderseniz halkın direnme hakkı doğar” sözüne tehditle karşılık veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Bu ülkenin sokaklarını vandallara, teröristlere terk etmeyeceğiz!” diye sesleniyor. Belli ki korku bacayı sarmış! “Kendine güveniyorsan, insanları sokağa değil sandığa çağır!” diyor.

Tabii, alıştılar yüzde 10’luk seçim barajının gölgesinde demokrasicilik oynamaya!

Yağma yok! Bu oyunu bozacağız! Sandık, demokrasilerde tek seçenek değildir. Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı her türlü barışçıl gösteri ve direniş de demokratik / evrensel bir haktır!

Bu gerçeği Bülent Arınç da anlamış olmalı ki, “Kediyi çok sıkıştırırsanız, sonunda yüzünüzü cırmalar!” diyor.

Ha şunu bileydiniz!

Ama yargıyı ele geçirirken öyle demiyordunuz!

“Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor!” diye sevinç çığlıkları atıyordunuz.

Demek ki geç de olsa gördünüz gerçeği.

Türkiye’nin artık baskıyla, şiddetle, gazla, TOMA’yla yönetilemeyeceğini anladınız!

Gezi’de “destan yazan” polisleriniz bile şaşkın şimdi!

Gestapo şeflerinizin “Sık ulan sık!” buyrukları işe yaramıyor.

Korkunun ecele faydası yok!

Hava döndü… Gidişiniz yakın…