Yarın Türkiye Cumhuriyet tarihi açısından en önemli sınavı için sandık başına gidecek. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oylanarak kabul edilen 18 maddelik değişiklik, parlamenter sistemi sonlandırıp, Cumhurbaşkanı’nın başbakan da olduğu, bakanlar kurulunu oluşturduğu bunun için kimsenin onayına ihtiyaç duymadığı, milletvekillerinin danışma kurulu üyeleri haline getirildiği bir rejime geçilecek.

Tabii bu iç karartıcı olasılıklar sandıktan “Evet” oylarının yüzde 50’nin üzerinde çıkması durumunda olacak.

Peki Hayır çıkarsa ne olacak?

*Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edecek.

*Binali Yıldırım da Başbakanlığını koruyacak.

*Bakanlar Kurulu AKP’li yapısını koruyarak çalışmalarını sürdürecek.

TBMM ise AKP çoğunluğunda bütün icraatları eski gibi yapacak.

Hükümet bir kanun mu çıkartacak? Hazırlayıp Meclis’e getirecek, onay aldığında Cumhurbaşkanı’nın imzasına götürecek.

Üçlü kararname mi çıkartacak, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı anında imzaları çakacaklar, olup bitecek.

Bir iktidarın bundan daha çok isteyeceği ne olabilir?

Düşünsenize 2014 Ağustos’un Türkiye’nin yarısının istemediği bir Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı bugün bütün Türkiye “aman bulunduğu makamda otursun”diyor.

En son yapılan 1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinde yüzde 49.5 oy oranı ile 317 milletvekili çıkartan AKP’nin Meclis’teki varlığını bütün Türkiye kabul ediyor, hatta destekliyor.

Türkiye’yi Başbakan Binali Yıldırım’ın başkanlığındaki AKP Hükümeti şimdiye kadar olduğu gibi yine aynı şekilde yönetsin istiyor.

AKP oy verenler zaten AKP’yi destekliyor.

Ama oy vermeyenler de 15 Nisan 2017 itibarıyla bu yapıyı, -parlamenter sistemi- yani AKP’nin hükümet etmesini destekliyor.

Bu kadar birbirinden ayrılmış duran kitleleri ne birleştiriyor?

Hep birlikte okuyalım:

HAYIR!

Zaten geçmiş bütün seçimlerde AKP’ye oy vermiş merkez sağ seçmen, son dönemdeki iktidarın “iktidar hırsından” ürkmüş bulunuyor.

Seçim kazanmak istiyorsan, kazanıyorsun.

Ülkeyi yönetmen istiyorsan, yönetiyorsun.

Cumhurbaşkanlığı sende, Başbakanlık sende, TBMM çoğunluğu sende… 15 Yıldır yapmak isteyip de yapamadığın ne var?

Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında 2007’den itibaren anlaşmazlık konusu olmuş tek sorun gösterebiliyor musunuz?

Yok!

Eee o zaman niye bu kadar kaygı, telaş, kuşku, korku, gelecek garantileme arzusu?

Bir siyasetçi seçimle gelir, seçimi kaybedince de gider. Seçim kaybedilince hayatı da sona ermez. Hele “Türkiye’ye Türkiye katıklarını” söyleyenler için güzel bir emeklilik dönemi garanti sayılır.

AKP’nin 2002’de aldığı Türkiye ile 2017 Türkiye’si arasındaki fark elbette iç açıcı değildir. 2002’de siyasi parti liderleri hapiste değildi. Ülke gazeteciler için cehennem görünümünde bulunmuyordu. Ekonomik göstergeleri geçiyorum. Sadece insan hakları alanında gelinen yer, Türkiye’nin çok yakın tarihi açısından yüz kızartıcıdır.

Bu durumdan kurtulmanın yolu, ülkeyi kontrolsüz biçimde yönetmekte olan AKP’ye ve liderine daha çok yetki vermek değil, tersine yasama denetimini arttıran kontrollü bir yönetim sağlamaktır.

Bunun da ilacı 16 Nisan 2017 Pazar günü sandığa gidip “Hayır” yazısının altına “Tercih” mührünü basmaktan geçiyor.

Hayır tercihi, Türkiye’deki herkesi birleştirmiş olacaktır!

***

Mehter mi, İzmir mi?
Evet mi, Hayır mı?

Sanatçı Erkan Yolaç’ın kendine özgü “Evet-Hayır” adlı gösterisi uzun yıllar çok izlenen program olma özelliğini taşıdı.

1960’larda başlayan gösteri (1962’de Caddebostan Maksim Gazinosu) 1970’lerde bütün hızıyla sürmüştü. Hatta 1980’lerde özel televizyon kanalları yayına başlayınca Erkan Yolaç’ın yıldızı yeniden parlamıştı.

Yolaç seyirciler içinden sahneye davet ettiği kişiye birbiri ardına basit sorular yöneltirdi. Adınız ne, kaç yaşın yaşındasınız, nerelisiniz gibi soruları ardı ardına sıralar içlerinden birini doğru ya da yanlış tekrarladı mı, yarışmacı ya “evet” veya “hayır” demek zorunda kalırdı. Çok tuhaf bir rastlantı, 1960 ve 1970’lerdeki bu yarışmada Erkan Yolaç konuklarını sahneye çağırırken onları şöyle yüreklendirirdi:

-Mehter Marşıyla geleceksiniz, İzmir Marşıyla gideceksiniz!

Referandumun tam üstüne oturdu bu sözler…

Bir tarafta Mehter Marşı, diğer yanda da İzmir Marşı…