En büyük vaadi “istikrar” olan bir iktidarın topluma istikrarlı olarak verebildiği tek şey, sene başına bir seçim düşmesi oldu. Üstelik “Koalisyonları engelliyoruz” derken ortaya kendiliğinden ve fiili koalisyonlar çıkarmalarıyla “Sistemi iki başlılıktan kurtarıyoruz” derken seçim sonuçlarının çok büyük ihtimalle iki başlı bir yönetim aygıtı tablosu ortaya koyacak olması da cabası.

Evet, yine bir seçimle karşı karşıyayız; çünkü aslında ideallerinde memleketi hiç seçim yapmaksızın, hiç hesap vermeksizin, hiç denetlenmeksizin, istedikleri gibi yönetmek olanlar bizden ikide bir sandığa gitmemizi istiyorlar. Çünkü buna mecburlar, çünkü bir rejim inşa ediyorlar ve bunun yolu, her şeye rağmen hâlâ sandıktan geçiyor ve her şeye rağmen bunu bir türlü başaramıyorlar. Başaramıyorlar, çünkü hâlâ her şeye rağmen toplumun en az yarısı bu inşayı reddediyor, içine sokulmak istendiği çuvala sığmıyor, o deli gömleğini giymiyor.

Nazım bir şiirinde “Derya dediğin uyur uyur uyanır” diyor. Toplum da öyle, on altı yıl boyunca sessizliğe gömüldüğü, sustuğu, yılgınlığa düştüğü, umutsuzluğa kapıldığı dönemler oldu sıkça ama yine de teslim olmadı, boyun eğmedi. Cumhuriyet Mitingleri’nde, Gezi’de, 7 Haziran’da, 16 Nisan Referandumu’nda, Adalet Yürüyüşü’nde bunu gösterdi ve kimi zaman sandıkta, kimi zaman sokakta “Biz buradayız” dedi.

Bugün de yine böyle bir umut iklimindeyiz. Son iki aydır yeniden politize olan, yeniden sokakları, meydanları dolduran, yeniden umudu büyüten, yan yana gelen, gülümseyen, “Bu sefer başaracağız” diyen bir toplum var. Ne güzel, bizim işimiz umutla, bizim işimiz gülümsemekle, bizim işimiz dayanışmakla, omuz omuza vermekle, eşit ve özgür bir geleceğin düşünü kurmakla.
Tam da bu nedenle, sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun, daha önce yaşadığımız her şeyde olduğu gibi, buradan da geleceğe bir şeyler bırakacağız, bir şeyler devredeceğiz, biriktirdiklerimizin arasına şu son iki ayda yaşadıklarımız da eklenecek. Yürüyüşümüze devam ederken, artık bu son iki aydan da güç alacağız, bu son iki aya da yaslanacağız, dönüp bu son iki aya da bakacağız.

Öte yandan şunu da unutmamak zorundayız: Umutlu olmak, iyimser olmak, hayal kurmak iyidir ama hakikatten, gerçeklikten kopmamak kaydıyla. Daha iki ay önce “Bunlar ne yaparsak yapalım gitmeyecekler” derken, sadece iki ay içinde “Bu sefer kesin gidiyorlar” noktasına gelinmesinin elbette ki büyüyen umutla ilgisi var ama hakikate –en azından bir kısmına- gözlerini kapamak anlamına geliyor maalesef bu.

Düşüş trendinde olduklarını, güç ve meşruiyet kaybı yaşadıklarını, anlatacakları bir hikâyelerinin kalmadığını, yorulduklarını, eskidiklerini biliyoruz, ancak bunun sandığa ne kadar yansıyacağını, sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağını, nasıl bir sonuç “çıkaracaklarını” bilemiyoruz. Toplumun çok ciddi bir bölümünün “Artık yeter” diyeceğini biliyoruz ama bunun yetip yetmeyeceğini bilemiyoruz. Oylarının düşeceğini biliyoruz ama bunun düşmelerine yetecek ölçüde olup olmadığını bilemiyoruz.

Hayır, bunları ne bozgunculuk yapmak ne de umut kırmak adına yazıyorum; bugüne kadar tek bir kez bile umutsuzluk yayan bir yazı yazmadım. Tüm bunları söylememin nedeni yaşanacak bir hayal kırıklığının yeni ve çok daha güçlü bir umutsuzluk dalgasına dönüşeceğini biliyor olmakla ve bunu engellemeye yönelik küçük bir katkı yapma, naçizane bir uyarıda bulunma çabasıyla ilgili sadece.

Bugün sandıklardan çıkacak sonuç ne olursa olsun, ortada sonuna gelmekte olduğumuz bir hikâye var ve bugün olmazsa yakın bir zaman içerisinde mutlaka bitecek. Tam da bu yüzden, umalım ki bugün akşam çok mutlu haberler alır ve yarın daha güzel bir geleceğe uyanırız ama velev ki alamadık, umudu kesecek, yılgınlığa düşecek, memlekete küsecek değiliz. Çünkü hikâyenin sonuna gelmekte olduğumuzun sadece biz değil kendileri de farkında, sadece uzatmaları oynadığımızı onlar da biz de biliyoruz.

Bugün oyumuzu verelim, sandıklara sahip çıkalım, emeğimizi, geleceğimizi çaldırmayalım, sevinçli haberler bekleyelim ama öte yandan olası bir olumsuz sonuçta aklımıza mukayyet olalım, hakikatle bağımızı koparmayalım, duygusal değerlendirmeler yapmayalım. Bugünlerin yarınları da var ve biz belki biraz daha yorulacağız, biraz daha üzüleceğiz ama o yarınlar bugünlerden daha güzel, daha güneşli, daha sevinçli olacak. Gelecek güzel günleri hep beraber, hep birlikte kuracağız. O yarınlara ben inanıyorum, siz de inanın.