Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

“Cüppe” sözcüğü (BirGün de içinde olmak üzere) gazetelerde genellikle “cübbe” diye yazılıyor. Oysa doğru yazım biçimi “cüppe”dir.

Yanlış kullanımın yaygınlığı, bu konuda bir uyarıyı gerekli kılıyor.

Örneğin 17 Mayıs 2015 günlü Cumhuriyet gazetesinin 6. sayfasındaki “Erdoğan’a ‘Cübbeli’ tepkisi” başlığı, yanlış kullanıma bir örnektir. Gelelim başka örneklere:

Aydınlık gazetesi yazarı Mustafa Mutlu, Çağlayan Adliyesi’nde avukatların tepeden tırnağa aranarak içeri alınmasına tepki göstererek ilginç bir “eylem önerisi”nde bulunmuş. Diyor ki:

-“Erkekler slip mayonun, kadınlar bikininin üstüne geçirsinler cübbeyi… (…) Aranacakları zaman ‘açıversinler’ cübbeyi olsun, bitsin!” (“Avukatlara eylem önerisi!”, Aydınlık, 3 Nisan 2015)

Tayfun Atay’ın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Parti, Tarikat, Cemaat” başlıklı yazı dizisinde de malum kişinin adı hep “Cübbeli Hoca” olarak geçiyordu. Aynı yazım biçimi, gazetenin 26 Mayıs 2015 günlü 1. sayfa anonsunda ve dizinin ertesi günkü yazı başlıklarında da yinelenmişti…

Bir örnek de bizim gazeteden:

-“Diktatörlük yasasına karşı ‘cübbeli’ eylem”. (BirGün, 16 Şubat 2015, 1. sayfada bir başlık).

Dilde yazım birliğini sağlayabilmek için sözcükleri doğru yazmaya özen göstermeliyiz.

"dek” ve “kadar”

dek” ve “kadar”, biri Türkçe, öbürü Arapça eşanlamlı sözcüklerdir. Dilbilgisi bağlamında ise “ilgeç”, yani “edat”tırlar. Tümce içindeki görevleri, sözcükler arasında ilgi kurmaktır. Yerine göre, aynı anlamda öz Türkçe “değin” sözcüğü de kullanılır.

12 Mayıs 2015 günlü Cumhuriyet gazetesinin 2. ve 3. sayfalarındaki haberlerin başlıklarında bu sözcükleri art arda karşılıklı konumlanmış görünce yadırgadım. “Yaşam” sayfasında, beş sütun üstüne, “Doyana kadar ye” diye bir başlık vardı. Onun tam karşısındaki sayfada ise “Bayıltana dek dayak” başlığı yer alıyordu. Yazarların sözcük seçme hakkı vardır. Ancak haber dili, gazetenin ortak dili olduğuna göre, burada bir söylem birliği sağlamak gerekiyor. Kocaman puntolarla bir sayfadaki haberin başlığında “dek”, ötekinde “kadar” yazılması özensizlik gibi duruyor. Gazete, haber dilinde “dek” ya da “kadar”ı benimseyebilir. Yeter ki yapılan seçimde bir tutarlılık olsun…

“Mütevelli Heyet”

Arapça kökenli “mütevelli” sözcüğü bir hukuk terimidir ve “kendisine vakıf yönetimi verilmiş kimse” demektir. Vakıfların en yetkili karar organı ise “Mütevelli Heyeti”dir. Bu tamlama bazen yanlış olarak “Mütevelli Heyet” diye yazılıyor. “Mütevelli” sözcüğü burada “sıfat” değil “tamlayan” konumunda bir addır. O yüzden doğru kullanım biçimi “Mütevelli Heyeti”dir.

TÜSTAV’da (Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı) Mütevelli Heyeti üyesi olduğum dönemde, bizim toplantılarımızda da genellikle yanlış kullanılırdı bu söz ve her defasında düzeltme gereğini duyardım.

Bu tamlamanın yanlış kullanımına bir örnek:

-“Mütevelli Heyet aldığı kararı, yaşlı rektöre tebliğ ediyor.” (Nazım Alpman, “Fahri doktora”, BirGün, 20 Nisan 2015)

Acayip hukuk terimleri

Ben, “nitelikli çoğunluk” (nitelikli olmayan çoğunluk nasılmış acaba?) sözünü bile yadırgarken, şimdi içinde “nitelikli” tanımlaması geçen çok daha acayip hukuk terimleri ile karşılaşıyorum:

-“Nitelikli zimmet”

-“Nitelikli dolandırıcılık”

-“Nitelikli cinsel istismar” (Demek, bu işin de nitelikli olanı ve olmayanı varmış!)

Bir de şu ayıplı mal” sözüne bir türlü alışamadım gitti. Neden “bozuk”, “çürük”, “kusurlu” değil de ille de “ayıplı mal”?

Bu soruyu da hukukçularımız yanıtlasın.