İktidar Cumhuriyet’i tasfiye etti
‘50. Yıl Cumhuriyet Anıtı’ polis ablukası altına alındı. (Fotoğraf: Begüm Uğurlu)

Politika Servisi

100. YILDA MEMLEKET MANZARASI

Cumhuriyet’in 100’üncü yılına siyasal İslamcı rejimin Cumhuriyet düşmanlığı damga vurdu. AKP iktidarının piyasacı anlayışı ve gerici uygulamaları eğitimden dış politikaya birçok alanda Cumhuriyet değerlerini tasfiye etti.

Cumhuriyet’in ilanından bugüne neredeyse tarihin her döneminde saldırıya uğrayan değerler özellikle AKP’nin iktidara gelmesi ile beraber ciddi oranda tasfiye edilmeye başlandı. Ülkede 100. Yıl kutlamaları adı altında birçok etkinlik düzenlenmeye devam etse bile etkinliklerin içeriklerinde Cumhuriyet’in kurucu değerleri kendine yer bulamıyor.

Başta laiklik olmak üzere, halkın egemenliği, bağımsızlık, kamucu anlayışlar neredeyse bütün alanlardan tasfiye edilmiş durumda.

İçi boşaltılmış ve sadece adı kalmış bir Cumhuriyet ise eğitimden, sağlığa, ekonomiden, dış politikaya kadar kendini piyasacı bir anlayış ve gerici uygulamalarla desteklenen politikalara bırakmış durumda.

EĞİTİMİ GERİCİLEŞTİRDİLER

Cumhuriyet’in ilk yıllarında planlanan herkese eşit eğitim ve aydınlanma hedefleri kendini ‘Köy Enstitüleri’ ile var etti. Enstitüler laik, bilimsel, demokratik eğitim modelinin birer uygulayıcısı oldu. Eleştirel düşünceyi ön planda tutan aklı ve bilimi temel alan eğitim modeli, enstitülerin ‘komünist yuvası’ yaftalamaları ile kapanması ile ülkede hasar almaya başladı. İktidara gelen sağ anlayışlar ve özellikle 1990’lar sonrasında piyasacı ve gerici tahakkümle beraber bugünkü şekline kadar geriledi.

Öyle ki tarih sahnesinde birçok kırılma anının da yaşandığı eğitim sisteminde 1980 darbesinden sonra kurulan YÖK, üniversiteleri tahakküm altına aldı, laik, demokratik, bilimsel eğitimin ortadan kaldırılmasının önü açıldı. AKP’nin iktidara geldiği yıllardan itibaren ise eğitimde özelleştirmeler artarken eğitim sistemi tarikat ve cemaatlerin eline bırakıldı. 4+4+4 yasasıyla birlikte bilimsel ve laik eğitimin terk edildi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Dindar nesil yetiştireceğiz’ söylemleri de liselerde imam hatipleşmeyi artırırken üniversitelerde birbiri ardına ilahiyat fakülteleri açıldı.

2020 yılında ülkede görülen Covid-19 salgının ardından eğitim sistemi neredeyse iflasın eşiğine geldi. O dönem yapılan bir araştırmaya göre ilkokul öğrencilerinin yüzde 73’ü, lise öğrencilerinin ise yüzde 59’u uzaktan eğitim sırasında televizyon ve internet üzerinden müfredatın işlendiği Eğitim Bilişim Ağı’ndaki (EBA) derslere hiç katılmadığını belirtti.

Akademinin ilerici unsurları da AKP iktidarı döneminde tasfiye edildi. Bir taraftan KHK’ler ile iktidarın kendisine muhalif olarak gördüğü akademisyenler görevlerinden atılırken diğer taraftan üniversitelerin demokratik yapısına müdahale edildi, öğrenciler demokratik hak taleplerinde karşılarında Özel Güvenlik Birimleri, ve polis müdahaleleri ile karşılaştı.

Piyasacı bir anlayışın hâkim kılındığı eğitim sisteminde özel okul sayıları arttı. ‘Her ilimizde üniversiteler bizim dönemimizde açıldı’ diyen Erdoğan’ın uyguladığı politikalar okulları tarikat ve cemaatlerin ağına bıraktı.

Eğitim sistemi içerisinde tarikat ve cemaatler üniversite sorularının çalınması ile skandallara imza atarken devlet kadrolarına yerleşmede okulları araç haline getirdi.

TÜGVA, İHH, AGD gibi gerici dernekler okulların yanında öğrenci yurtlarını, kültür merkezlerini ele geçirdi.

Son dönemde de dindar nesil projesinin bir ayağı olarak tanımlanan ÇEDES Projesi ile öğrenciler adeta Diyanet’e teslim edildi. Projeyle beraber okullara ‘imam’ görevlendirilmesinin önü açıldı.

Üniversitelerde nitelikli ve bilimsel eğitim yok edilirken ticari amaç gözeterek bakılan okullar, yine Cumhuriyet’in en büyük genç işsizliğini yarattı. Geleceksizlik ve işsizlik kıskacına sıkışan öğrenciler AKP iktidarının politikaları altında işçileşti.

AKP’nin yaklaşık 22 yıllık iktidarında adım adım uyguladığı bu politikalar ülkedeki eğitim sisteminin bir nevi çöküşü olarak yansıdı.

YENİ OSMANLICI HAYALLER

Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihinde ülkenin dış politikasında dört önemli kırılma noktası var.

Birinci kırılma dönemi 1923-1945 yıllar arasındaki dönem. Cumhuriyetin bu ilk döneminde bağımsızlıkçı bir dış politika izlenirken “yurtta sulh cihanda sulh” şiarı eşliğinde tek adam yönetimi ülkeyi İkinci Savaşı’nın dışında tutmayı başardı. Bu dönemde Batı ve Sovyetler’le dengeli bir hat izlendi.

İkinci kırılma dönemi 1945-2000 yıllarını kapsıyor. Çok partili hayata geçilmesinin ardından işbaşına gelen sağ-muhafazakar Demokrat Parti’nin 1950’de seçimi kazanarak iktidara gelmesi önemli bir kırılma yarattı. Demokrat Parti’nin işbaşına gelmesinin ardından ülke hem Kore Savaşı’na hem de Batı emperyalizminin silahlı aparatı olan NATO’ya sokuldu. “Küçük Amerika” olacağız şiarıyla hareket eden Demokrat Parti, SSCB’ye karşı Batı’nın ileri karakoluna dönüştürüldü. Bu görev ve misyon daha sonra Demirel, Özal gibi liderlerle sürdürüldü.

Üçüncü kırılma dönemi siyasal İslamcı AKP’nin işbaşına gelmesiyle başladı. Amerikan emperyalizminin kanatları altında serpilen İslamcıların 2002’de iş başına gelmesiyle önemli bir paradigma değişimi yaşandı dış politikada. Batı’nın desteğini sağlama almak için başlangıçta “yumuşak güç”, “komşularla sıfır sorun” siyaseti izleyen AKP, iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra gerçek niyetini dış politikada da göstermeye başladı. ‘Stratejik derinlik’ adı altında ABD’nin yol vericiliğinde yeni Osmanlıcı, yayılmacı politikalar hayata geçirildi. ABD projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Ortadoğu’da yayılmacı, müdahaleci bir siyaset izlenmeye başlandı. 2010’dan günümüze kadar bu siyasetin izlerini Kafkasya’dan Kuzey Afrika’ya Doğu Akdeniz’den Ortadoğu’ya kadar pek çok alanda görüldü. Ülke Suriye ve Libya’daki çatışmalara müdahil edildi.