Almanya ve Hollanda’nın ardından Avusturya da AKP’lilerin etkinliklerine ‘siyasi şov’ olacağı gerekçesiyle izin vermedi. Bu kararların ardından iktidar temsilcileri ifade özgürlüğünü hatırladı. Söz konusu ülkeler, ‘faşist’, ‘gerici’, ‘demokrasiden nasibini almamış’ olarak tanımlandı, büyük tepkiler verildi.

O sırada ‘paralel evrende’, ‘HAYIR’ cephesinin panelleri yasaklanıyor, kampanya yürütenlere saldırılar düzenleniyor, konferans ve etkinlikler basılıyordu.

‘Evet’ cephesinin kimlerden oluştuğu ortada. Ne ayıp ne de jargonlarının kalıbı olan günahı dinlemedikleri görülüyor. Bu örnekler üzerinden ‘ayıbın tanımı’ sosyoloji kürsülerinde, ‘günahın açılımı’ ilahiyat fakültelerinde okutulsa yeri. Fakat daha tehlikelisi, bu ikiyüzlü duruşlarını anlamaktan bile aciz olmaları. Bu da psikolojinin konusunu ilgilendiriyor.

‘Açken sen, sen değilsin!’

Gerçeklikle bağlarını koparıp attıklarını neredeyse toplumun tüm kesimleri görebiliyor. Bugüne kadar AKP’ye oy veren ve Erdoğan’ın peşinden giden seçmenlerin yüksek sesle dillendirmeye başladıkları somut şeyler var. ‘Din’ diyerek, dinin içinin boşaltılması, ‘refah’ vaadiyle gelen işsizlik ve yoksulluk, ‘istikrar’ sözleriyle yaratılan büyük güvensizlik ortamı toplumun genelini rahatsız ediyor.

Bunların içinde sefalet, borçlanma, geleceğe yönelik yaşamsal karamsarlık öne çıkıyor. AKP ve Saray ekonomiden yana yara alıyor. Dipten bir dalganın geldiğini görmek zor değil. Açıkçası, AKP ve Erdoğan’ı şimdiye kadar baş tacı etmiş kitlenin içinde; “Sevgi ve taraftarlık da bir yere kadar” diyenlerin fazlalaştığı biliniyor. Bunun çok basit bir nedeni var. İktisat bütün ideolojilerin üzerinde! Yani... Bir reklam sloganı gibi: “Açken sen, sen değilsin!”

Köprüden önce son çıkış; kimin için?

Bu tuhaf bir hissiyattır, yayılır, anlaşılır… Kimi zaman sonuç görülür. Referandum da bu türden bir hava yaratıyor. AKP, kurmayları, Saray ve tümünün sözcüleri de bu havayı soluyor. Bu cenahta net bir şekilde hissedilen heyecansızlık, ‘ne yapacağını bilmezlik’ ve ‘tutarsızlığın’ nedeni bu olsa gerek.

Aynı cenahın, ‘HAYIR’ cephesinden daha fazla tedirginleşmeye başladığı da anlaşılıyor. Yüzlerine, dillerine, duruşlarına yansıyor. Kendi yarattıkları ve büyük şevkle sarıldıkları iklimin son deminde yaşadıkları hayal kırıklığı ve korku… Anket bile gösteremiyor, debelendikçe daha büyük çıkmaza giriyorlar. ‘Yeni kurtuluş savaşı’, ‘son mücadele’, ‘olmazsa iç çatışma çıkar’ ifadelerinin anlamı, o çok fazla telaffuz edilen ‘köprüden önce son çıkış’ lafının esasında daha çok AKP ve Saray için geçerli olmaya başladığıyla ilgili.

‘Çakma’ kaoslar

Vaatleri, yöntemleri, sunacakları yeni paketleri kalmadı…

İktidar yolunda, koltuk hevesinde ve oraya kaykılmaktaki ısrarda, ‘her yol mubahtır’ anlayışıyla çoğu şeyi kullandılar, tükettiler ve içini boşalttılar. Şaşırmaları doğal ama bunu anlamaları lazım. ‘Yalancı çoban’ hikâyesi gibi. Artık ‘ne benim türbanlı bacım’, ‘ne de camileri ahır yaptılar’ edebiyatı tutuyor. Daha açık yazalım, toplum 15 yıllık iktidarlarında dövülen başörtülü kadını da camide tecavüz edilen çocuğu da gördü. AKP tabanının da bunları sıkça konuşmaya başladığını belirtelim.

Abudik gubidik bir özet

Kamplaşma da işe yaramıyorsa yine AKP tabanında bu türden muhasebeler yapılmaya başladığı içindir. Gerginlik yaratıp terör sopasını kullanmak ve ‘hainler’ algısı yaratmak da bir yere kadar. Hayali düşmanlarla oluşturulan ‘çakma kaoslar’ artık ne toplumun genelini tatmin ediyor ne de hoşuna gidiyor.

Neden Evet… Anlatın da bilelim. 2B sınıfının Başkan’ı Binali, ‘abudik gubidik’ diye özetliyor. Bu kadar da uzun boylu değil artık. Hadi yüzde elliyi sallamıyorsunuz o açık, peki gerçekten de minnet borcunuz olan ‘esas kitlenizi de bu kadar hafife almaya hiç mi utanmıyorsunuz?

Siyasal İslam’ın aynı zamanda popüler kültür kavramından da layıkıyla beslendiğine tanık oluyoruz. İşine yarayanı al, kullan, at! Ucuz, kolaycı, günübirlik… Ne var ki defalarca deneyip başarı aldıkları bu sinsi yöntemin de işe yaramadığı ortada. Kürtlere, ‘HDP’li kardeşlerimizi de ‘Evet’e davet ediyoruz’ sözleriyle yaklaşmaları ya da bir anda akıllarına Alevileri getirip Hazreti Ali’nin doğum gününü kutlayacaklarını söylemeleri bu türden bir samimiyetsizliğin resmi.

Çok kötü bir kampanya yürütüyorlar

Bir dipnot olarak, iktidarın tükettiği argümanlar ve uygulamalarla saplandığı çaresizlik kuyusunda aynı zamanda şansızlıklarla da boğuştuğunu vurgulayalım. Şarkısından kurgusuna, izlenen yoldan konuşma metnine ve kitapçığına kadar hiç görmediğimiz kadar kötü bir kampanya yürütüyorlar. Bunu, darbe girişimindeki direniş sırasında yaşamını yitiren AKP reklamcısı Erol Olçak’ın yokluğuyla açıklamak mümkün.

Gelince hepsi üst üste geliyor, HAYIR’lısı…