Siyasi iklim yine giderek sertleşiyor. İktidar, bir yandan bildiğimiz taktikle, toplumu kutuplaştırıp milliyetçi-dinci tabanı kemikleştirmeye oynuyor, diğer yandan ise hem yeni ittifaklar arıyor hem de karşısındaki bloku dağıtmaya çalışıyor. Sadece Millet İttifakı paydaşları arasına bariyerler koymuyor, partileri içerden de bölmeye uğraşıyor.

AKP ÇALIŞIYOR!

Kritik zamanların AKP’lisi Mahir Ünal, aslında tüm programı söylüyor: “CHP-HDP’yi ayrı yerde, İYİ Parti-Saadet Partisi’ni ayrı yerde tutuyoruz. Türkiye’nin yanında duran kim varsa onunla konuşuruz.” Bu sözlerden, İP ve SP üzerinde ‘daha fazla’ çalışıldığını, CHP ve HDP konusunda ise ‘daha farklı’ çalışıldığını anlıyoruz.

Cumhur İttifakı, bu planın karşılığını çoktan almaya başladı bile. Karşısında ‘arasında’ ve ‘içerisinde’ ayrışmaya başlayan bir blok olduğunu görmek zor değil. AKP ve SP, ortak kodları ile İstanbul Sözleşmesi üzerinden cilveleşme aşamasına geçtiler. İYİ Parti’de ‘HDP’ eleştirileri sürüyor. CHP’de ise 3 istifa yaşandı.

Mehmet Ali Çelebi, Hüseyin Avni Aksoy ve Özcan Özel, partilerinden ayrıldı. Çelebi’nin son açıklaması dikkat çekici: “24 Haziran gecesi, CHP’nin kurduğu sistemin çökmesi Saray operasyonu muydu? Sn. Muharrem İnce’ye neden bunu yaptınız?…” Bu; çatlağın kırıldığı yer konusunda fikir veriyor.

Çelebi’nin istifa mektubu, genel olarak, ‘ulusalcı’, ‘tek tipçi’, 40 yıllık ‘aynılıktan’ öteye geçememiş yaklaşımı özetle şöyle gözler önüne seriyor: “Anadilde eğitim tartışmalarına tavır koyamayan, bölgesel yönetimleri tartışabilen, ‘eşit yurttaşlık’ altında farklı etnisitelerin eşitliğini ikame etmeye çalışan anlayışa prim veren CHP’ye geldik…”

HDP DIŞINDAKİ NOKTALAR…

Çelebi’nin mektubundaki ifadelerde sadece ‘ulusalcı’ rahatsızlığı değil, ‘tek adam’ eleştirisi de var. Ayrıca, ‘muhafazakârlardan yararlanma’ ve ‘muhafazakârlaşma’ tepkisi de dikkat çekiyor: “Kumpaslarla dizayn edilen kurultaylara, aklına istifa gelmeyen makam sevicilerin olduğu CHP’ye geldik. Abdullah Gül ve türevlerine bel bağlayan CHP'ye geldik.”

CHP NEDEN ELEŞTİRİLİYOR?

Mektup, ana muhalefet partisinin bir yönü olmadığını anlatıyor. ‘Rüzgara göre siyaset’ biçimini gösteriyor. CHP, belki de en çok eleştirilen parti. Bunun nedeni toplumsal muhalefetin, beklentisinin yüksek olması. Ancak bu zorlama uzun süredir işe yaramadı. Dönüp dolaşıp, kendini iktidar için temize çekme kaygısı olan CHP’ye geliyoruz.

2 Boğaziçili öğrencinin tutuklanması, 2’sine ev hapsi verilmesi sonrasındaki açıklamalar da konuya dahil. LGBTİ+ bireyler üzerinden, tehlikeli bir kurgu yapılırken, İçişleri Bakanı’nın nefret söylemine tweet engeli getirilmişken, CHP’nin benzer pozisyon alması şaşırtıcı.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak; “İnsanlığın mukaddes değerlerine hiçbir saldırıyı kabul edemeyiz, alçak provokasyonu şiddetle kınıyoruz” derken, aslında dayak yiyen öğrencilere bir kez daha sopa attırmıyor mu?

Türkiye, bitmez bilmek kritik süreçlerden geçiyor. Yaşananları bir değil, birden çok tarihi dönem ve figür ile kıyaslamak mümkün. Saray Rejimi, kâh İttihatçıların çöküş arzusu ile gülümsüyor, kâh Abdülhamit dönemi yasakları ile göz kırpıyor. Zaman zaman, İslam Cumhuriyeti fragmanları izletiyor, yer yer Hitler’e özendiğini belli ediyor. Gerçekte Türkiye hem iktidarı hem de muhalefeti ile birlikte 1933 Almanyası’ndan da sağlam kesitler sunuyor.

ERDOĞAN, ÜLKENİN ERDOĞAN’DAN SON KURTULMA UMUDU MU?

Ne diyordu CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu; “AKP zaten düşecek!” Sebastian Haffner, 1914-1933 yıllarını anlatan ‘Bir Alman’ın Hikâyesi’ isimli kitabında, Hitler’in iktidardan gidişi ile ilgili beklentiyi şöyle dile getiriyordu: “Hitler, ülkenin Hitler’den son kurtulma umuduydu.”Haffner’in anlattıklarında şaşırtıcı başka benzerlikler de var. 1933, Hitler karşıtı Almanların genel duruşunu özetliyordu: “Hiçbir sonuca varmayan ama sert olan siyasi tartışmalar sürüp gidiyordu. Her yerde, her an, kafelerde, birahanelerde, dükkanlarda, okullarda, ailelerde. Yeniden başlamıştı sayılarla oynanan oyunlar. Sürekli olarak büyüklü küçüklü seçimler yapılıyordu, şimdi de herkesin aklında partilerin aldıkları oyların ve kazandıkları sandalyelerin sayısı vardı…”

Haffner, Almanya’da muhalifin tavrına ise şu şekilde dikkat çekiyordu: “Sosyal demokratlar, 1933’teki senim mücadelesini, dehşet verecek kadar aşağılayıcı bir tarzda, Nazilerin sloganlarının arkasına takılıp, kendilerinin de ne kadar milli olduklarını vurgulamaya çalışarak geçirmişlerdi.”

Türkiye’de iktidarın bir çıkışı olmadığı görülüyor. Ancak muhalefetin de bir kapısı yok. Haffner’in aktardıklarına, 2 farklı nokta ekleyelim… Ne denir? “Delilik, aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Başka? Dost acı söyler.