İktidarın tercihi sermayeden yana

Berkay SAĞOL

İSO tarafından hazırlanan Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2022 araştırmasının sonuçları büyük bir çelişkiyi ortaya koydu. Yüksek enflasyon nedeniyle 2022 yılında sanayi kuruluşlarının kârları yüksek artışlar gösterirken, çalışanların payını alamadığı dikkat çekti. İSO 500’ün toplam faaliyet kârı yıllık yüzde 96 artışla 671 milyar TL’ye yükseldi. Ancak 2021'den 2022'ye ücretlerin net kâr katma değerlerdeki payı yüzde 32'den yüzde 26,9'a düştü.

Çelişkiyi değerlendiren Doç. Dr. Ümit Akçay, “Kriz konusunu netleştirmemiz gerekiyor. Yaygın kanıya karşın 2022'de ve 2023'ün ilk yarısında Türkiye'de bir ekonomik kriz yoktu. Olsaydı, zaten bu tip bir firma kârlılığı görmezdik. Verinin açıklandığı 2022'de güçlü ekonomik büyüme vardı ve istihdam azalmıyordu, artıyordu. Zaten AKP'nin 2023 seçimlerini kazanmasının gerisinde bu büyüme ve istihdam artışları var. Peki o zaman yaşadığımız ekonomik zorlukları nasıl açıklayabiliriz sorusu hemen akla gelebilir. Yaşadığımız reel ücretlerin kısa bir sürede ve yüksek oranda gerilemesi. Buna hayat pahalılığı krizi deniyor. İktidarın 2021'den bu yana uyguladığı içinde para politikası deneyinin de olduğu politikanın sonucunda bir yandan patlayan kârlar, diğer yandan hayat pahalılığı krizi oluştu” dedi.

İSTİHDAMIN AZALMASI ÖNEMLİ BİR SORUN

Prof. Dr. Ceyhun Elgin de, “Şirketlerin kârının artmasının iki temel sebebi var. Maalesef Türkiye’de vahşi kapitalizm, özelikle fiyat belirleme noktasında gözlemleniyor. Devlet arada dostlar alışverişte görsün tarzı denetimler yapıp ceza verse de bunların hiçbir etkisi olmuyor, zira sistematik bir şekilde yapılmıyor fiyat denetimi. İkinci olarak ise beklentilerin bozulması. Bu tüketici ve işçi açısından da geçerli ama onların fiyat mekanizmasında belirleyici güçleri sınırlı. Üretici bu açıdan birçok sektörde fiyat belirleme gücüne sahip ve kullandığı girdiyi bir daha aynı fiyata bulamayacağını düşünen üretici her seferinde satış fiyatına ekleme yapıyor” diye konuştu.

Elgin, şu görüşleri dile getirdi: “Sürekli artan enflasyon ve düşen alım gücü, ekonomik istikrarın ciddi bir tehdit olduğunu gösteriyor. İstihdam azalması da bu krizin işsizlik sorununu derinleştirdiği anlamına gelir, ki bu da sosyal ve ekonomik açıdan önemli bir sorundur.  Kâr marjları, yüksek kâr açıklamaları, şirketlerin gelirlerinin maliyetlerine göre yüksek olduğunu gösterir. Bu, verimlilik artışları veya maliyet azaltma çabalarının sonuçları olabilir. Ancak bu aynı zamanda fiyatların yükselmesine ve tüketicilerin daha fazla ödeme yapmasına neden olabilir. İstihdamın azalması, toplumun ekonomik refahını olumsuz etkileyen bir faktördür. Şirketlerin kâr açıklamaları ile istihdamın azalması arasındaki dengenin nasıl sağlanacağı önemli bir sorudur. Şirketlerin sadece kâr elde etmeyi değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeyi de göz önünde bulundurmaları önemlidir. Kriz dönemlerinde şirketler, işçilerin haklarını korumak, sürdürülebilirlik çabalarına katkıda bulunmak ve toplumsal sorunların çözümüne destek olmak gibi sorumluluklarını unutmamalıdır.”