Kötü şeyler oluyor. Kötü şeyler yaşayıp kötü şeyler anlatıyoruz. Öyle ki, uzaktan da olsa kulağımıza çalınan iyi bir haber gözlerimizi yaşla dolduracak kadar mutlandırıyor bizi. İnsana, hayata, sevgiye inanmak istiyoruz. Çünkü umuda ihtiyacımız var. Her geçen gün daha çok... Bundan 22 yıl önce Türkiye’den kaçıp ABD’ye yerleşen Hamdi Ulukaya, bugün ABD’nin en büyük yoğurt üretici olarak bilinen Chobani’nin sahibi. Ulukaya gidişini, daha doğrusu gitmek zorunda kalışını şöyle açıklamış: “Türkiye’den ayrıldım çünkü Kürt’üm ve Kürtlerin hak taleplerini oldukça önemsiyorum.” Bugün hâlâ geçerliliğini koruyan bu sebebin, “Türkiye’den ayrıldım / ayrılmak istiyorum çünkü muhalifim ve demokrasiyi oldukça önemsiyorum” şeklinde genişlediği günlerdeyiz. Bu, geçip giderken geriye saran bir zamanın tutsağı edilmiş insanların, mutsuzluktan da öte umutsuzluğa batmış halinin pek kısa özeti.
• • •
Ulukaya’nın 2005 yılında New York’un kuzeyindeki bir yoğurt fabrikasını satın alarak kurduğu şirket bugün milyarlarca dolarlık piyasa değerine sahip. Onu, ülkesini terk etmek zorunda kalmış bir göçmenden fabrika sahibi olmaya getiren başarı hikâyesiyle benzerlerinden ayıran ve bu yazının konusu yapan şey ise çalışanlarıyla kurduğu bağ. Ulukaya geçen nisan ayında, Chobani’nin yüzde 10 hissesini 2 bin işçisine dağıttı. Amacının, emekleriyle şirketi bugünlere getirenlere biraz refah sağlamak olduğunu söyledi. Tahmin bile edemeyeceği bu başarıya, işçilerin emeği olmadan ulaşamazdı. Böyle diyor ve vefasını göstermek istiyordu. “Onlar olmasa Chobani olmazdı.” Şirket hisselerini tek tek dağıttı. İşçiler onunla, o işçilerle kucaklaştı. Zor günleri işçinin emeğiyle atlatıp, iyi günlerin kaymağını tek başına yiyen patronlardan olmadığını gösterdi.

• • •
Şimdi binlerce kilometre ötedeki bu gönül titreten vefanın ardından, düzenli cinayetleriyle, işçi soykırımı olarak tariflemekte bir sorun görmediğim iç yakan ülkemize dönelim. Bugün, Soma’da 301 işçinin öldüğü maden katliamının 2. yılı. Dava sürüyor, ancak dünden bugüne Soma’da değişen bir şey yok. İş güvenliği ve işçi sağlığındaki büyük ihmaller yüzünden 301 maden işçisini göz göre göre ölüme götüren nedenlerde kayda değer bir iyileştirme yok. Aksine hükümet güvencesiz, örgütsüz ve kiralık işgücü piyasasının önünü açan; emek sömürüsüne fırsat tanıdığı ve iş güvenliğini tehdit ettiği yaşanan pek çok acı olayda kanıtlanan taşeronluk sistemini kurumsallaştıran yasaları çıkartma peşinde.
• • •
Geçen hafta Meclis genel kurulunda kabul edilen tasarı, iş ve işçi arayanları özel istihdam bürolarına yönlendirerek, işçilerin komisyon karşılığında işverene kiralanmasını öngörüyor. Büroların geçici işçiyle imzalayacağı iş sözleşmesi kısa vadeli, işçinin kiralık olarak çalışacağı süreyle sınırlı. Dolayısıyla bu da gelecek güvencesinden yoksun bir çalışma koşulu dayatıyor. Kiralık işçiler için kıdem ve ihbar tazminatı da söz konusu değil. DİSK’in şiddetle karşı çıktığı tasarı işçiyi, yarın nerede çalışacağının belirsizliği içinde sürekli tedirgin hissettirecek, kuralsız ve güvencesiz bir emek rejimine mahkûm ediyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, işçi sağlığı ve iş güvenliği için, emekçinin işi öğrenme ve işi bilen arkadaşlarıyla deneyim paylaşma ayağının kesileceğini bunun da işçiler arası uyumu yok ederek iş cinayetlerini olduğundan da kötü hale getireceği konusunda uyarıyor.
• • •
Soma katliamı, üretim istenilen seviyede olduğunda prim dağıtan, kotanın altında kalınması durumunda ise işçilerin ücretlerini kesen bir işletmenin, hükümetin destek yasalarıyla aç gözünü daha da büyütmesinin 301 cana mal olan acı dolu sonucu. Faciadan sonra bile bu sistemde milim oynama görülmemiş olan ülkemizde hükümet işçileri ‘daha ne kadar savunmasız bırakırım’ın peşinde yasa kovalıyor. Daha fazla kâr ve rant uğruna emekçiler öldürüldü, öldürülüyor. Soma bir milat olmalıydı, olamadı. Çünkü yönetimde hâlâ, önlenebilir iş cinayetlerini işin fıtratı olarak gören; insana, emeğe değer vermeyen, ölen işçi yakınını Başbakan müşaviri düzeyinde tekmeleten, saldırganı görevden alıp cezalandırmak yerine, mağdur işçiye ‘Başbakanlık’a ait aracı tekmelediği için’ para cezası kestirenler ve bunu gayet de bir güzel içine sindirenler var.
14 yıllık AKP iktidarında, sayıyla 17.000, yazıyla on yedi bin emekçi, iş cinayetlerinde öldü; ama suç yine işçide elbette. Nasıl mı? Cevabı, ülkenin iş güvenliği ve işçi sağlığı uzmanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’da... “Hava sıcak diye baret takmıyorlar.”