Almanya’da PEGIDA (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) adlı kuruluşun ortaya çıkması ile ilgili olarak, İslamofobi konusunda yazmıştım. 7 Ocak’ta yaşanan Paris saldırısı ve 17 kişinin katliamı sonrasında İslam ve terör ilişkisi ile bunun karşısında Avrupa’da yükselen İslamofobi’nin çok daha boyutlu olarak tartışıldığı/tartışılacağı da bir gerçek.

O yazıda değindiğim gibi, İslamofobi’yi ırkçılık ve faşistlikle ilişkilendirmek; ya da bunun arkasında Batı’nın ve Avrupa’nın sömürgecilik döneminden bu ana devam eden muhteris egemenliğinin tohumlarını bulmak, hatta Batı’nın yarattığı canavarlardan söz etmek mümkün. Bu nedenle, Türkiye’de, Avrupa’daki ırkçı-faşist çevrelerin İslam’ı günah keçisi haline getirmeleri ile İslam korkusunun yersizliğinden söz etmelerinde haklılık payı olduğu da düşünülebilir.

Ancak, Batı’nın yarattığı karanlık örgütler ile İslam’ın barıştan, hoşgörüden yana söylemlerini dile getirenlerin karşısında hem dünyada hem bu ülkede ortaya çıkan bazı gerçekler var ki, asıl konuşmamız gerekenler onlar. Bu nedenle de, başkalarının günahlarından söz ederken, bugünlerde yeniden gündeme geldiği gibi, İslam’ın bir özeleştiri yapma ve bir reforma gitme ihtiyacı var ki, bu ülke açısından büyük önem taşımakta.

Kendi adıma, İslam’da reform ihtiyacı ve en başta laiklikle ilgili sorunun çözümlenmesi olan bu görüşleri çok önemsiyorum; ayrıca bu konuları, lanetlenmek ve küçümsenmekten korkmadan tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda söylenecek çok şey var; ancak, bu sütunun hacmi belli ve bazı düşüncelerimi Birgün Pazar Ek’teki yazıya bırakmaktan başka yol yok. Öte yandan, Cumhuriyet Gazetesi’nin Charlie Hebdo’dan bazı alıntılara yer vermesi nedeniyle karşılaştığı tepki ve muamele, arkasından gelen soruşturma bile, yalnız demokrasi-özgürlükler değil, İslam üzerine düşünmemiz gereğini de bir kez daha hatırlatmakta.