Bilirsiniz, yerel seçimler öncesi “bizimki bir aşk hikayesi” diyen afişler doldurmuştu her yanı... Bunun nasıl bir aşk hikayesi olduğu 1994’den buyana az çok belliydi ama Ankara’da iktidar oluşla birlikte bu aşkın iyice dal budak sardığına kuşku yok.

Bu aşk hikayesini bizim toplumdaki erkeklerin sevdiğini hem hor kullanan hem başkasına yar etmeyen hikayesine benzetmek mümkün; sevdalarının Türk erkeği gibi “mutlak iktidar” anlayışlarıyla uyuştuğu da ortada.

Benzetmeye devam eder ve bu topumda erkeklerin çoğu için kadının “dişi kuşluğu” yanında güzellik çok önemli değildir, kadın dediğin eve, kocaya bakmak, çocuk doğurup büyütmek, erkeğe itaat etmekle yükümlüdür dersek, bu “maşuk” için İstanbul’un da tarihinin, güzelliklerinin, hatta yaşamsal güvenliğinin pek önemi olmadığını söylemek abartı olmaz.

Örneğin depremin kaçınılmazlığı, inşaatların hali-pür melali ortada... Sırf bu nedenle bile bu “nasıl aşk” diye sormak gerek ama bu soruya ancak 25 yıl sonra sıra geldiği biliniyor.

Zaten sevgiliden istenen de soru sorması değildir; soru soranların başına pek hayırlı işler de gelmez!... Ondan, itaatkar ve sessiz bir sevgili olması, bekleneni vermesi istenir. Beklenen de, oylarını esirgememesi, taşın toprağın rantına göz yumması, biraz sadakayla oyalanması ve rantiyelerin iktidara payanda olmasını sağlamasıdır!...
Yine bir benzetme yaparak, her başarılı erkeğin ardında kadının olması gibi, iktidarın ardında da İstanbul gibi sadık ve bereketli sevgililerin yattığını söylemek abartı olmaz.

Hakkını da yememek lazım... İktidara 25 yıl fedakarca hizmet etmiş bir şehir İstanbul; oy deposu olarak da, bereketli rant deposu olarak da onunla boy ölçüşen yok.

Ne var ki, gün gelip kadının baskıya ve zorlamalara hayır demesi gibi, İstanbul’un da bu kadar “hor” kullanmaya baş kaldırması kaçınılmazdır... Bir yanda kötüleşen ekonomik koşullar, öte yanda yapılan yanlışların; bir yanda ayırımcı ve düşmanca söylemler, öte yanda yağmacı ve kayırmacı tutumların sonu yok...

Böylece, 2019 yerel seçimleriyle bu cendereden çıkıp yollarını ayırmak isteyen İstanbul’a gelinir ama “maşuku” onu öyle kolay bırakacak biri değildir!... Haksız, hukuksuz olmaya da bakmaz, yeter ki İstanbul geri dönsün!...

Hikaye’nin sonu bildiğiniz gibi; seçimin yenilenmesi kararına karşı İstanbul’un daha heyecanla, daha şevkle cevap vermesi... Ama 25 yıllık maşukun yenisini “kerevete çıkarma” niyeti pek yoktur!...

Yoktur, çünkü Ahmet Taşgetiren’in bir yazısında dediği gibi, “parti ile belediye arasındaki ilişki etle tırnak gibidir; ayırmaya kalktığınızda her yerden feryatlar yükselir.”
İşte o günden bu yana maşukun feryatlarını duymaktayız!... Meclis oyunları, ihale oyunları, karalama oyunları ile bu “etle tırnağı” ayırmamak için elden gelen yapılmakta.

Aslında sevgiliyi ellerinden alan yeni İBB başkanı “ılımı”, anlaşılabilir biridir... Ona oy verenlerin, “neyle, kimle uzlaşıyorsun” sorularına aldırmadan uzlaşmacı yoldan iş yapacağını düşünür...

Ama dedim ya, 25 yıllık maşuk ona kolayca “kereveti” bırakmak niyetinde değildir!..

Bu nedenle, “sevgilisini” değilse de “kereveti” yani sevgilinin nimetlerini elinden kaçırmamak için imar planlarını değiştirmeden İBB’yi devre dışı bırakmaya kadar elden ne gelirse yapılacaktır.

Dünya Bankası verilerine göre dünyada kamudan en çok ihale alan 10 firmanın 5’inin bulunduğu bir ülkedir burası... Hava alanı, yol ve köprüler ile elektrik bu şirketlerin elindedir. Kamudan ihale alan 20 bin 850 şirketin bölüştüğü pastanın yüzde 30’u hepi topu bu dört şirkete gitmiştir.

Hükümet ihaleleri gibi İBB ihalelerini alanlar da çoğunlukla hep aynı şirketlerdir... Örneğin İSMEK ihalelerini 15 yıldır aynı şirketin aldığı açıklandı geçenlerde... Yalnız İSMEK de değil, fidan dikimi ve ağaç sulamadan web sitesi kurulumuna, araç kiralamadan reklam hizmetlerine kadar birçok alanda ihalelerin verildiği firmalar belli...
Sözün özü, Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarındaki boş alanların kiralanması konusunda İBB teklifinin akla zarar gerekçelerle elenmesi ve 10 bin TL sermaye ile kurulan bir şirkete verilmesinin hikâyesi açıktır: “İstanbul Aşkı!...”