Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Öncesini saymazsanız, BirGün’de düzenli olarak yazmaya 2012 yılında başladım. Az zaman olmamış. Demek ki altı yıldır kesintisiz sürdürüyorum “Dilin Kemiği” köşesini. Bu süre içinde hiç kaytarmadım, izin kullanmadım, mazeret bildirmedim. Bir hafta bile aksatmadım görevimi. Sevgili Doğan Tılıç, “izinde de yazan adam” olmakla övünür ya, ben bu süre içinde hiç tatil yapmadım. Doğan, tatilde de yazma gerekçesini, şaka yollu, “köşeyi kaptırmamak!” diye açıklasa da, ben onun işini çok sevdiği için bu özveriye katlandığını bilenlerdenim.

Gazetecilik böyle bir şeydir işte! Virüs içinize girmişse, siz günün her saatinde gazetecisiniz! İsteseniz de dışında kalamazsınız bu döngünün. “Yazmasam çıldıracaktım” sözü, tam da sizin için söylenmiş gibidir…

Profesyonel gazeteciliğe 1957 yılında Trabzon’da başlamıştım. Bu hesaba göre, meslekte 60. yılımın içindeyim. Gazetecilikte “emeklilik” yoktur! Ustamız Şinasi Nahit Berker’in “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur” özdeyişine şöyle bir ek yapmıştım bir yazımda:

“Gazeteci doğulur, gazeteci ölünür!”

İşte bu yüzden, kalemlerini de kırsanız, içeri de tıksanız, gerçek gazeteciler her koşulda görevlerini yapmaktan, “tarihin müsveddesi”ni yazmaktan vazgeçmezler!

Cumhuriyet gazetesinin yazar, çizer ve yöneticileri, dokuz aydır haksız yere cezaevindeler. Arkadaşlarımız bugün ilk kez mahkeme önüne çıkacaklar. Yeni HSK düzeniyle Türkiye’de artık bağımsız yargı kalmadığını hepimiz biliyoruz. Yine de bu açık hukuksuzluğun daha fazla sürdürülemeyeceğini umuyor ve değerli meslektaşlarımızın bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyoruz.

Ayrıca evrensel ilkelere uygun gazetecilik yaptıkları için değişik cezaevlerinde tutulan tüm basın emekçilerine dayanma gücü ve direnç diliyoruz. Bu karanlık günler de geçecek ve onlar basın tarihimizdeki onurlu yerlerini alacaklardır…

•••

Evet, yıllardır kara bulutlar dolaşıyor mesleğimizin üzerinde. İslamcı-milliyetçi AKP iktidarı, neredeyse muhalif gazeteci bırakmadı dışarda. Demokrat Parti’nin son yıllarından beter bir baskı düzeni kurulmaya çalışılıyor.

Böyle günlerde yazmamak, “kaçış” olarak da yorumlanabilir. Ama en azından benim içim böyle bir şey söz konusu değil! Kim korkar hain kurttan?

Yıllardır neden hiç tatil yapmadığımı soranlara, “Ben BirGün’ün dert babası ve nöbetçi yazarıyım!” diyordum. Ama artık zamanı geldi. Benim de biraz dinlenip enerji toplamam gerekiyor.

Bu arada yazmam gereken başka yazılar, kitaplar var. Onlara da zaman ayırabilmek için okurlardan bir süreliğine izin istiyorum.
Umarım fazla uzamaz bu ayrılık. Yeniden buluşmak umuduyla şimdilik hoşça kalın.
Vedamız da bir şiirle olsun…

•••
Bekle beni bir
akşam alacasında
Irmaklar çoğalır gözlerimde
Soluğum eritir dağları
Sen kuşanıp sevgiyi
Düşünce yola.

Kara giysileri çıkar üstünden
Bak, beşinci mevsimi göveriyor yaşamın
Boynuna kızıl fularını dola.

Çıkıp geleceğim karanlık dehlizlerden
Kırarak bileklerimdeki zincirleri
Sen başını dik tut sevgilim
Sabrın gülünü sula.

Dayanılmaz değildir hiçbir ayrılık
Yeter ki tutsak alınmasın yürekler
Geliriz üstesinden bu acının da.

Buruk bir hüzünle değil
Gülen bir yürekle bekle beni
Geleceğim
Bir akşam alacasında.