İki hafta önceki yazımızda, anayasa değişikliğinin temel amaçlarından birinin kamu yararını piyasa çıkarıyla ikame etme

İki hafta önceki yazımızda, anayasa değişikliğinin temel amaçlarından birinin kamu yararını piyasa çıkarıyla ikame etme olduğunu ileri sürmüş ve ardından bu konuyu bir başka yazımızla ele alacağımızı ifade etmiştik.
Peşinen şunu söyleyelim: İdarenin tüm eylem ve işlemlerinin genel amacı kamu yararını sağlamaktır. Siyasal iktidarlar niyetleri ve sınıfsal tercihleri ne yönde olursa olsun, bu hukuki kuralı gözetmek durumundadırlar. İdari mahkemelerin görevi ise, idarenin takdir yetkisi içinde yaptığı tüm işlemlerde bu genel amacın dışına çıkıp çıkmadığının araştırılmasıdır. İdari yargı var olduğu sürece- ki var olacağı açıktır-bu denetim de olacaktır, olmak zorundadır. Çünkü bu tür bir denetim idari yargının varlık nedenidir. Dolayısıyla hangi yola başvurulursa vurulsun, “kamu yararı” kavramını mevzuattan çıkarıp yerine başka bir kavramı getirebilmek ve onun hukuken geçerliliğini sağlayabilmek mümkün gözükmüyor.
Son derece yalın olan bu gerçekliğin AKP yetkilileri tarafından bilinmediği, kavranmadığı söylenemez. O zaman, buna rağmen bu tür arayışa niye girildiği, bu tür bir düzenlemeye niye ihtiyaç duyuldu diye sorulabilir?
Geliniz, önce bu soruyu yanıtlamaya çalışalım. Bilindiği üzere, referandum sonucu kabul edilen değişiklikle Anayasa’nın 125.maddesine yürütme organının yargısal denetimini sınırlama getiren bir düzenleme eklenmiştir. Eklenen düzenleme ile yerindelik denetimine yasak getirildiği belirtiliyor. Oysa bu yasak hükmü, hem değişiklik öncesi Anayasa’da hem de 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nda mevcuttur. Yani bu hüküm, önceki Anayasa’nın 125.maddesinin 4. fıkrasında örtük ve söz konusu Kanun’un 2.maddesinde açık bir şekilde yer alıyor. Anlaşılıyor ki, Anayasa’da örtük olarak ifade edilen söz konusu yasak Kanun’da olduğu gibi açık hale getiriliyor. Var olan bir yasağın yeni getiriliyormuş gibi sunulması, gerçek amacın yerindelik denetiminin yasaklanması olmadığını çok açık bir şekilde gösteriyor. Zaten bu tür bir amaç istenilse de mümkün olamaz. Çünkü idari yargı mercilerinin böyle bir denetim yetkisi yoktu ki yasaklanması istenebilsin. Görülüyor ki amaç farklı. Burada yapılan değişiklikle, idari yargı organlarının hukuka uygunluk denetimi sırasında verdiği iptal kararları hedef alınmaktadır. Nitekim esas niyetin bu olduğu, gerek AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in bilgilendirme notunda gerekse referandumum sırasında AKP tarafından dağıtılan bir kitapçıkta çok açık bir şekilde ifade ediliyor. Buradaki metinlerde özelleştirme ve çevre ile ilgili iptal kararlarının önüne geçilmek istendiği altı çizilerek vurgulanıyor. Söz konusu iptallerin yerindelik yerine gerçekte hukuki denetim sonucu verildiği bilinse de sanki yerindelik denetiminin sonucuymuş gibi sunulmaları maksatlı bir çarpıtmadır. İşte yapılan yeni düzenleme ile bu tür iptallerin önü kesilmek istenmektedir. Yani düzenleme, AKP’nin karşısına çıkacak olası iptal sürprizlerden kendisini korumak isteğinden kaynaklanıyor. Çünkü AKP inanıyor ki bu tür iptaller geçmişte olduğu gibi devam edecek olursa, özelleştirme ve çevre projelerinden nemalanan uluslararası sermaye ürküp ülkeyi terk edecektir.
Konuyu tartışmayı sürdüreceğiz.