Bahçeli 5 Eylül günü 31 Mart seçimlerinde “Üç büyük kentin şer ittifakının eline geçmesi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini tartışmaya açabilir” dedi. Bunun üzerinden daha iki ay bile geçmemişti ki, 23 Ekim’deki grup toplantısında zehir zemberek bir üslupla seçimlere Cumhur İttifakı olarak değil tek başlarına gireceklerini açıkladı.

Peki bu iki aydan da az sürede ne oldu? Birincisi Danıştay 18 Ekim’de öğrenci andının yeniden okunmasının önünü açan bir karar açıkladı, Bahçeli de bunun arkasında durdu. Ve ikincisi, MHP’nin af konusundaki ısrarını Erdoğan 21 Ekim günü yaptığı konuşmada “Bizler uyuşturucuları affeden bir iktidar olarak mı anılacağız” diye yanıtladı.

İttifakın bozulmasının ardından, Erdoğan meseleyi en sevdiği alana taşıdı ve “andımız, Türkçe ezan okutmak isteyenlerin ürünü” dedi, beklediği gollük pas ise bir TV programında “ezan Türkçe okunsun” diyen Öztürk Yılmaz’dan geldi. Böylece Türkçe ezan da birdenbire tartışmaya dâhil oldu.

10 Kasım’dan bir gün önce Diyanet İşleri Başkanı Cumhuriyet düşmanı Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret etti ve bu 10 Kasım’ın da etkisiyle büyük bir tepki yarattı. Yine aynı gün Edirne’de çarşaflı bir kadının törenlerde yaptığı provokasyon geldi. Bu olaydan 3 gün sonra ise Tekirdağ’da yine çarşaflı bir kadın Atatürk heykeline saldırdı. Bu kadınlara yönelik gözaltılara ise İslamcılar büyük tepki verdi.

Aynı gün Bahçeli grup toplantısında yaptığı konuşmada “Atatürk üzerinden, Anıtkabir’e gelen kalabalıklar gerekçesiyle yeni bir karşıtlık oluşturmaya, yeni bir güç devşirmeye de hiç kimse heves etmemelidir” şeklinde bir açıklama yaptı. Bahçeli aynı konuşmada andımızla ilgili karara yönelik olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın Danıştay’a verdiği itiraz dilekçesini sert bir şekilde eleştirdi.

Hükümet dilekçeyi geri çekmedi ama ertesi gün hükümet sözcüsü “Devlet Bahçeli temyiz dilekçesi hakkındaki eleştirilerinde haklıdır” dedi ve bakanlık da dilekçeyi hazırlayan bürokratları görevden aldığını açıkladı.

Tüm bunlar yaşanırken havuz medyasında “Kemalist vesayet”e dair yazılar yazılmaya başlandı, Kemalistlerle Fethullahçılar’ın toplumun Atatürk hassasiyetini kaşımaya başladıkları, yeni bir darbenin hazırlıklarına girişildiği haberleri yapıldı. 14 Kasım’da ise Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, Hilal Kaplan’ın bir gün önce köşesinde bahsettiği ve sosyal medyada dolaşan bir taraftar videosu ile ilgili olarak “Birileri bir şeyler kaşıyor” şeklinde bir açıklamada bulundu.
Bunların ardından iktidar cenahından “dengeleyici” açıklamalar geldi. Numan Kurtulmuş 16 Kasım’da “Türkçe ezan da okunamaz, Gazi Mustafa Kemal’e hakaret de edilemez” derken, Binali Yıldırım “Atatürk, tartışılan bir değer değil Türkiye’de” açıklamasını yaptı.

16 Kasım’da ise kimilerinin “MHP’li polisler yaptı” dediği ve amacın “Batı’yla normalleşen ilişkileri baltalamak” olduğunu söylediği, emperyalizmle yeni pazarlıklar için yapılma ihtimali ise daha güçlü olan Kavala’nın derneğine yönelik operasyonla eş zamanlı olarak yine kimilerinin “Bahçeli’ye af yanıtı” dediği Çakıcı’nın adamlarına yönelik bir operasyon gerçekleştirildi.

Tüm bu parçalar şimdilik tam bir bütünlük oluşturmuyor ama bütünlüğe dair kimi ipuçları veriyor. Seçime giden Türkiye’de hem devlet aygıtı hem iktidar bloğu içinde yeni kutuplaşmaların, yeni kırılmaların yaşanması, bunun merkezinde hem Atatürk’ün/Cumhuriyet’in hem de Bahçeli’nin “seçim kaybedilirse tartışmaya açılır” dediği yeni rejimin bulunması ve bunun farklı şekillerde topluma yansıması ise kaçınılmaz görünüyor.