Her kentin bir kimliği vardır. Ve de kentin o kimliğinin ortaya çıkmasına sebep olan, o kenti yıllarca oya işler gibi geliştiren işler yapan görünmez kahramanları da vardır.

Bu kişiler hayatları boyunca yaşadıkları kente hizmet ederler. Dahası, bu hizmetleri yaşamlarından sonra da devam eder. Çünkü yapılanlar günlük değil kalıcıdır.

Dolayısıyla kentin her mahallesinde, her köyünde onların izlerini görebilirsiniz.

Bu kişiler vizyon sahibidirler; kentin geleceğini yıllar öncesinden tasarlamış ve o kente ya kendi maddi olanakları ile ya da kamu ve özel kaynaklar ile ekonomik, sosyal ve kültürel yatırımlar yapılmasını sağlamışlardır...

Bu kahramanlar toplumsal kalkınmanın yerelden başladığını iyi bilirler ve sorumluluk üstlenirler. Toplumumuzda yaygın olan “devlet yapsın” diye bir anlayışları yoktur.

Bu kişiler, rastlantı sonucu ortaya çıkmaz, onlar bir geleneğin temsilcisi, bir kültürün sahibi, bir kalkınma hikâyesinin kahramanıdır.

Kentli genç kuşaklar bunların birçoğunu tanımaz. Aslında kentin yöneticileri de vefalıysa yapanları anar, kıskançsa yapılanları saklamaya çalışır. Ama zaman hep onların lehine işler. Unutturulamazlar, unutulmazlar…

Tarih onların adını yaptıkları hizmetler nedeniyle her zaman en üst noktaya taşır…

Ayrıca onlar yaptıkları ile övünmezler. Takdiri başkalarına bırakırlar!..

Öyle ki birçoğunun yaptıkları dahi bilinmez. Bilinmesini de istemezler.

Hemşeriler kentin birçok yerinde onların ismini görürler ama ne yaptıkları, kente sağladıkları yararlardan bihaberdirler.

Bu kent hizmetkârlarının bir kısmı eşraftandır. Bir kısmı esnaf ya da işadamıdır.

Bazısı kentin kuruluşunda, bazısı siyasi yönetiminde bulunmuştur.

Bu mümtaz kişilere örnek olarak iki isim verebilirim…

İzzet Baysal ve Sıtkı Koçman.

Biri Bolu’yu diğer ise Muğla’yı çağdaş kent haline getiren hayırsever kent hizmetkârlarıdır.

Bu kişiler Cumhuriyet’in felsefesine inanmış ve bu uğurda çabalayan ilk kuşaklarıdır. Bu kuşaklar ardında yeni kuşaklar ortaya çıkarmıştır. Bu ilk kuşak toplumumuza rol-model olmuştur...

Toplumumuzun bu değerli kişileri hizmetin esas olduğu bir yurttaşlık, vatandaşlık ve kentlilik bilincine sahiptirler. Bu bilincin altında Cumhuriyet değerleri anlayışı bulunmaktadır.

Onlar, hayatlarını hamaset, dar çıkar hesapları üzerine değil Cumhuriyet’in ve kalkınma felsefesinin değerleri üzerine kurmuşlardır. Onlar, kalkınmanın ve Cumhuriyet’in kalıcı olması için eğitime önem vermiş, aydınlanma devrimlerinin var olması için çalışmışlardır.

Yaşadıkları kente her gün bir tuğla koyarak çağdaş yaşamın yolunu açmışlardır...

Kentlerine sayısız eğitim kurumları kazandırmışlardır. Kurucusu oldukları üniversitelerde başarılı gençler yetişmiştir.

Baysal ve Koçman gibi birçok değerli işadamlarımızın ve geçmişte yaşadığı kentlere büyük hizmeti olan birçok siyasetçimizin ortak bir özelliği vardır; bugünkü “hep bana hep bana anlayışının” tersine halkına hizmet etmek, içinde yaşadığı köyü, mahalleye, şehri yaşanacak bir hale getirmek tek hedefleridir. Vicdanları toplumdan kazandıklarını yine toplumun hizmetine sunmasını emreder…

Mutlu, eşit ve özgür yaşam için insana saygıyı öncelemişler, emek sömürüsüne karşı çıkmışlardır…

Barış içinde yaşamın yolu olarak, adil paylaşılan bir ortam yaratılmasının gerektiğini anlamışlardır. Şehir herkesindir. Şehrin yaşanabilecek bir yer olabilmesi herkesten çok emekçilerin hakkıdır. Bu düşünce ile gayret saf ederler…

Bu durumu sadece bir hayırseverlik olarak görmek yaptıkları işi ve toplumda oluşturdukları dinamizmi hafife almak olur.

Onlar kasaba görünümlü bir yerleşimden bir kent yaratmaya çalışarak yurtseverliğin örneğini vermişlerdir...

Gelenek, onu taşıyanlar olduğu sürece yaşar ve o kentin geleceğini belirler.

Dedem Süleyman Fikri Mutlu da Mersin’de Cumhuriyet ve geleneğin temsilcilerinden önemli birisidir. 1893-1977 yılları arasında yaşamış bir siyasi mücadele adamıdır.

Adana Öğretmen Okulu mezunudur. Yedek Subay Talimgâhı Öğretmenliği yapmış, Filistin Cephesi’nde Gazi Mustafa Kemal ile birlikte mücadele etmiştir.

Kuva-yi Milliye Teşkilatı Cemiyeti Başkanlığı, TBMM IV. Dönem Mersin, V. Dönem İçel Milletvekilliği yapmıştır. Kırmızı Harp Madalyası sahibidir.

Şimdi Kültür Merkezi olan Türkiye’nin en görkemli Halkevi binası, Çocuk Esirgeme Kurumu, birçok köy ve kasaba ilkokulu ve Mersin’in yerleşim planını Ankara’nın Avusturyalı mimarına yaptıran kişidir.

Küçük kasabadan büyük bir dünya kentine giden Mersin’e gücü yettikçe katkı sunmuştur.

Mersin’in efsane Belediye Başkanı Kaya Mutlu’nun da babasıdır.

S. Fikri Mutlu çocuklarına Mersin’e ve de ülkeye hizmet etmenin onurlu bir görev olduğunu öğretmiştir. Yani hizmet yaparak, kentine ve ülkesine sahip çıkmak bir aile geleneğidir.

Süleyman Fikri Mutlu da Cumhuriyet’i kuran ve onu yaşatmak ve geliştirmek için çalışan Koçman ve Baysal ve diğer ailelerden birinin temsilcisidir. Gelenekler kendiliğinden oluşmaz, mücadele içinden çıkar. Mücadeleyi veren ailelerin sonraki kuşakları bu geleneği taşımaktadırlar.

Ancak ne yazık ki bu gün devletin parası, koltuğa oturttuğu belediye başkanlarının yaranma güdüsüyle adları erilen yapay kişilerde ortalıkta dolaşmaktadır.

Hak etmedikleri halde yol, köprü, binalar ve benzeri yerlerde isimlerini gördükçe insan gerçek kahramanlarına daha çok sarılmak istiyor…

Vefa, insan sevgisi kadar kent bilincinin gelişmesinde de en önemli direklerden biridir…