'Yavru vatana barış suyu götürmekle' AKP, suyun dağıtımı konusunda Kuzey Kıbrıs hükümetiyle anlaşamamıştı. Türkiye, gönderdiği suyun Türkiyeli özel bir şirket tarafından yönetilmesini istiyor ancak Kuzey Kıbrıs’ın koalisyon hükümeti bu konuda ayrı düşüyordu.

Ormanları, dereleri, tarım arazilerini; Maden, Turizme Teşvik ve 2B gibi yasalarla sermayenin hizmetine sokmakta pek mahir olan AKP iktidarı, yağma ve talanı kalkınma hamlesi olarak paketledi. Memleketin doğal kaynaklarını yok edip, halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını elinden aldığı gibi, varlığı yaşamsal önem taşıyan ve bir insan hakkı olan suyu da ticarileştirmekten geri duracak değildi. Ağaca, suya, toprağa; kısaca, canlılar için yaşamsal önemi olan bütün alanlarda kâr hesabı yapan bir yönetim anlayışının, hayatta kalabilmemiz için en temel gereksinimiz olan su kaynakları ve kullanımı üzerinde mülkiyet kurmak konusunda bir çekincesi yok. Varlığı hayat, yokluğu ölüm demek olan suyun ticarileştirilmesine karşı çıkmak ise şüphesiz insan hakları mücadelesinin en önemli parçası.

• • •

Bir ihtiyaçtan öte haktır, diyerek, 10 tona kadar kullanılan sudan para almayan eski Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, suyun satılabilir bir meta haline getirilmesine karşı çıkıp insanı ve hizmeti esas alan bir belediyecilik anlayışıyla hareket edince, parsel parsel satışçılığı kendine şiar edinmişlerin canını sıkmış ve 2 yıl boyunca mahkemelerde suyun neden bir yaşam hakkı olduğunu anlatmak zorunda kalmıştı. Bu dava sürecinin de dikkatimize sunduğu gibi, her canlının yaşamını sürdüreceği kadar temiz suya bedelsiz sahip olmasından rahatsızlık duyan; bitkiye, hayvana, insana, gezegene ait nehirleri HES’lere tutsak edip kuruturken, karşı çıkanların üzerine polisini, jandarmasını salan bir iktidarla yola devam ediyoruz.

• • •

Günü geldi doğayla, suyla 14 yıllık ilişkisinde yüreği hep kârdan yana atan AKP iktidarı, ‘asrın projesi’ olarak adlandırdığı Türkiye’den Kıbrıs’a su taşıma fikriyle sahneye çıktı. Bunun, karşılıksız uzanan bir dost elinden daha fazlası olduğu kolaylıkla sezilebiliyordu. Projeye, Erdoğan’ın Türkiye’nin politikalarını eleştiren on binlerce Kıbrıslı Türk’ün grev ve protestosuna sinirlenip “beslemeler” diye haykırdığı yıl, 2011’de başlandı. Plana göre, denizin altına döşenecek borularla Mersin’den adaya su taşınacaktı. Erdoğan, icraat için, “işte gerçek milliyetçilik budur” diyordu. Davutoğlu ise, “hem barış, hem can suyu hayırlı olsun” diye halka müjde veriyordu. 4 yıl sonra, 1 Kasım seçimleri öncesinde suyun vanasını açmak için Erdoğan ve Davutoğlu, “yavru vatana hizmet” götürmenin kıvancıyla kameraların karşısındaydı.

• • •

Ne var ki vana açıldığı gibi kapandı. "Yavru vatana barış suyu götürmekle" övünen AKP, suyun dağıtımı konusunda Kuzey Kıbrıs hükümetiyle anlaşamamıştı. Türkiye, gönderdiği suyun Türkiyeli özel bir şirket tarafından yönetilmesini istiyor ancak Kuzey Kıbrıs’ın koalisyon hükümeti bu konuda ayrı düşüyordu. UBP, AKP’nin isteğini yerine getirmeye hazırken, CTP bu karara karşı çıkıyor ve suyun belediyeler aracılığıyla dağıtılmasından yana tavır alıyordu. CTP’nin suyun özelleştirilmesini sağlayan protokolü imzalamaması koalisyonun dağılmasına neden oldu. Etle tırnak edebiyatında takdir belgesi sahibi Türkiye, dilediği protokolün kabul edilmesi için su vanasıyla birlikte 2015 yılı bütçesinden yapması gereken ödemeyi de aksatarak, yıllardır kendisine bağımlı kılmanın meyvelerini topladığı Kuzey Kıbrıs içindeki dengeleri bir kez daha alt üst etti. UBP şimdi kendine, protokolü meclisten geçirecek yeni bir hükümet ortağı arıyor.

• • •

Suyun, Kıbrıslının kara kaşı kara gözü için taşınmadığı; rantçılığı dillere destan olmuş AKP hükümetinin bu kadar yatırımı, kârı ellerin olsun diye yapmadığı, anlaşmanın imzalanması için gösterilen olağanüstü ısrar ve taktikler açık ediyor. Mesele su götürmek değil de kaymağını yemekse vana da kapanır, musluk da... Olan yine madden ve manen baskı altına alınmış; yeri geldiğinde nankör besleme, yeri geldiğinde ‘yavru’; et tırnak muhabbetiyle içi bulanmış; şantaj politikalarının hedefinde; egemenlik hakları zapt edilmiş o bir avuç insana oluyor. Yavruluktan kardeşliğe geçmeyi talep ettiğinde Türkiye’nin hışmını üzerine çeken Kuzey Kıbrıs’ın, ne dün ne de bugün, kendi kendine yetebilen bir ülke olması istendi. Makbulü, Türkiye’nin arka bahçesi olarak başını öne eğmesiydi.

• • •

1 Kasım seçimi öncesi, milletvekili adayı olduğu Bursa’da konuşan Efkan Ala ne demişti: “Biz denizin altından Kıbrıs’a nehir götürdük. Artık Kıbrıs konusunda elimiz daha güçlü. Şimdi kozlar bizim elimize geçti. Şimdi onlar bize mahkûm.”

Uzun lafın kısası, su Kıbrıs’a Davutoğlu’nun söylediği gibi barış değil kriz getirdi. Her kimi ve yeri tahakküm altına almaya çalışırsanız olacağı gibi...