Kim bu Ahmet?

Her şeyden önce insanın “arkadaşım” demekten gurur duyacağı biri. O da zaten, içten her selamı kucaklayacak kadar bol gönüllü. Neşesi ve cesareti bulaşıcı. Kendini bilmek gibi çok mühim bir meziyete sahip ve bunu takiben yaşama sebebinin farında olan her insan gibi ilham verici. Sohbeti, bütün yapay sınırları dümdüz edecek kadar samimi. Gözlerinde iyiye, doğruya ulaşmak için yapılması gerekenin hep daha fazlası var. İlkeli. Eğilmiyor, bükülmüyor; lafı hulahup çemberi gibi döndürmüyor. Arkadan değil dosdoğru yüzüne, gözlerinin içine bakarak söylüyor diyeceğini. Kaypaklığın, riyanın, rezilliğin şaha kalktığı her dönemin hedefi olması rastlantı değil elbette. Bunlar, benim gibi kıyısından köşesinden onun hayatına girmiş herkesin rahatlıkla görüp söyleyebileceği şeyler.

•••

Ahmet Şık mesleğe başladığında, Türkiye 90’lı yılların suçlarını üst üste yığmakla meşguldü. Hak ihlalleri öncelikli olmak üzere, beraber haber takip ettiği Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe en yakın arkadaşlarından biriydi. Metin, 1996 yılında Ümraniye Cezaevi’ndeki dört tutuklunun askerler tarafında dövülerek öldürülmesini araştırıyordu. Sarı basın kartı olmadığı gerekçesiyle cenaze törenini izlemesine engel olunan Metin gözaltına alındı. Çevik kuvvet tarafından götürüldüğü spor salonunda dövülerek öldürüldü! Faili meçhul bırakılan cinayetlerin gün yüzüne çıkarılması için çalışan Metin’in katledilişinden kimse sorumlu tutulmadı ve ceza almadı. Kimdir Ahmet? Metin’in annesi Fadime Göktepe’nin “...sen benim Metinimsin, sen bana oğul yadigarsın” diye seslendiği dosttur, evlattır.

•••

Fadime anne, “sana Metin kadar inanırım” diyerek başladığı mektubunu yazdığında Ahmet, “Ergenekon terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla hapsedilmişti. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için haber peşinde koşan bir gazeteci, faili meçhul cinayetler işleyen bir yapının üyesi olmakla suçlanıyordu. Oğlu döve döve öldürülen Fadime anne o günlerde Ahmet’e yazdığı mektupta “ben seni tanıyorum, sen o çetelerden olabilir misin hiç!” diye isyan etmiş, “sen Metinimin kalemini yere düşürmedin” diyerek de hayatı boyunca hakkın, hukukun peşinde koşan bir gazeteciyi sevgiyle sarıp sarmalamış, gururlandırmıştı. Ahmet 2011’de, emniyet içindeki Fethullah yapılanmasını ortaya çıkardığı kitabı İmamın Ordusu henüz basılmadan, Fethullahçı polisler tarafından gözaltına alındı ve Fethullahçı yargıçlar tarafından tutuklandı. Ahmet 1 yıldan fazla, suçsuz yere sevdiklerinden ayrı kaldı. Çünkü Fethullahçıların devlet içinde nasıl örgütlendiğini, asker ve polisin içine nasıl sızdığını ve karşı çıkanların çeşitli komplolarla nasıl tasfiye edildiğini anlatmıştı. Ergenekon davalarının ülkenin demokratikleşmesi için değil, cemaat tarafından devleti ele geçirmek için kurgulanmış bir operasyon olduğunu yazmıştı.

•••

“Ne yaparsanız yapın, ne hakikati aramaya devam etmekte ne de hakikati bulduğumuzda sahibi olan halka teslim etmekte bir an bile tereddüt etmeyeceğiz; çünkü biz gazeteciyiz” diyen Ahmet yine, yeniden 1 yıldır tutuklu. 25 Aralık’ta gerçekleşen Cumhuriyet davasında bir sonraki duruşma tarihi ise 3 ay sonrasına verildi. Tutuklanmadan önce 15 Temmuz Darbe girişimiyle ilgili kuşku uyandıran noktaların peşine düşen, iktidara ‘Fethullahçılarla beraber yürüdükleri’ zamanların sorumluğunu hatırlatan Ahmet bu kez Fethullahçı olmakla suçlanıyor. Yıllar önce Fadime annenin mektubunda yazdığı gibi soralım bildiğimizi “sen de yağcı olaydın, sen de çete olaydın hiç gelir miydi bunlar başına..” Son duruşmada Ahmet’in savunma hakkı elinden alınarak, tutukluluğunun devamına karar verildi. FETÖ’cü olmadığını ispata çalışmak yerine, siyasi bir davanın hukuki örtüsünü yırtıp atması, ancak doğrudan yana olanların sızlanmadan izleyebileceği bir gazetecilik dersiydi. Mahkeme heyeti Ahmet’i ‘susturmayı’ tercih etti. Ertesi gün, engel olunan savunma elden ele çoğaldı.

Peki kim bu Ahmet? Gazeteci! Eş, sevgili, baba, evlat, kardeş, dost... Sen gibi etten, ben gibi kemikten. Lafının düzü de bir tersi de... Hakikatin peşinde. Ama her şeyden önemlisi bu hayatı neden yaşadığını ve nasıl yaşamak istediğini biliyor. Ahmet yine dostluğunu gösterdi, hediyesini ulaştırdı. Yeni bir yıl için bundan güzel ilham olur mu?