Erdoğan’ın Almanya ziyareti, öncesi ve sonrası ile çok konuşuldu. İki ülke arasında geçen yıl bozulan ilişkilerin düzelmesinin ardından sıcak temasların içeriğinin ne olacağı ise en çok tartışılanlar arasındaydı.

Bu konuda, Türkiye muhalefeti gibi Alman kamuoyu da aynı endişeyi taşıyordu. Temaslar açısından önemli bir soru gündemdeydi: “Türkiye’nin durumu, tek adam rejimine çarpıp dağılan demokrasi, insan hakları ve hukuk mu tartışılacak, yoksa ekonomik temelli pazarlıklar mı yapılacak? Erdoğan’ın ziyareti Türkiye açısından olduğu gibi Almanya ve dahası Avrupa perspektifinden de kritik noktaları ortaya koydu. Maddeler halinde ele alalım...

Güvenlik ve kırmızı halı

Almanya’da Erdoğan’ın gelişi ve önüne kırmızı halı sevilerek karşılanması gündemin tepe noktasına taşındı. Alman basınının genelinin Türkiye liderinden örnekler vererek, “Demokrasiyi sıfıra indiren tek adam” olarak söz etmesine karşın diplomatik içerik tam tersi yöndeydi. Güvenlik ise üst düzeydeydi. 5 bin polis görev yaptı. Çatılara keskin nişancılar konuşlandırıldı. Berlin polisi resmi sitesinden de “yasaklar bildirgesi” yayınladı. Erdoğan’ın temaslarda bulunacağı çerçevede adeta kırmızı alarm verilmiş ve sıkıyönetim ilan edilmişti. Müzeler adası, hükümet binalarının olduğu çevre ve Tiergarten bölgesi abluka altındaydı. Burada şehir sakinlerinin üç gün boyunca pencerelerini kapalı tutması şartı vardı. Balkona çıkmak yasaklandı. Bisikletler bile buralara park edilemedi. Bu yasalar posta kutularına da bırakıldı.

Büyük alan açıldı

Hem “diplomatik nezaket” hem de yoğun güvenlik Erdoğan’a büyük bir oyun alanı açtı. Gazeteci Can Dündar baskılar nedeniyle basın toplantısına katılmadı, muhalifler toplantıya alınmadı. Gazeteci Adil Yiğit, “Gazetecilere özgürlük” yazan tişört ile basın toplantısına katılmak istediği için Erdoğan’ın korumaları tarafından dışarı çıkarıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu hareket alanının bırakılması, yasaklarını, kendi demokrasi anlayışını ve “basın özgürlüğünü” Almanya’ya da taşıması olanağı olarak yorumlandı.

Erdoğan’ın kemik kitlesi

Henüz Erdoğan’ın uçağı Berlin’deki Tegel Havaalanı’nın “askeri bölümüne” inmeden, kalacağı yer olan Hotel Adlon civarı, kitlesi tarafından dolduruldu. Tekbir sesleri, “Recep Tayyip Erdoğan” sloganlarına karıştı. Bayrak sallayan da vardı, elinde cumhurbaşkanının portresini tutan da. Kalabalıktaki gündem ile iktidarın gündemi aynıydı. “Bizi kıskanıyorlar”, “Yeni havaalanımız”, “Dünya lideri Erdoğan” klişeleri tekrarlandı. “Siyasi tercih değişiminin pek mümkün olmadığı” kitleye böylece bir kez daha şahit olduk. Ancak kalabalık çok fazla değildi. Katılımcıların sayısı birkaç yüz kişiyi bile geçmedi. Durum, tek adam yönetimine olan hoşnutsuzluk ve taban kaybı olarak tanımlandığı gibi düşük katılımda, sabah saatlerinin etkisi olduğu da değerlendirildi. İlginç görüntülerden birini iki taraflı bayrakları sallayanlar oluşturdu. Alman ve Türk bayrakları “ikiyüzlü siyaseti” simgeler gibiydi.

Türkiye’nin değişen günübirlik dış politikasının, anında yön değiştirme kabiliyetine sahip kitle ile nasıl uyumlu hale geldiği görüldü. “Nazi göndermesinden” dostluğa dönüşen ince bir çizgi…

Almanya ne kurtarıcı ne de demokrasi havarisi

Geçtiğimiz hafta Erdoğan’ın ziyaretlerinden önce, HDP heyeti Berlin’de temaslarda bulunmuştu. Mardin Vekili Mithat Sancar gerçekleşecek Angele Merkel-Erdoğan görüşmesinin içeriğini şu sözlerle değerlendirmişti: “İki ülke arasındaki diplomatik yakınlaşmalar normaldir. Ancak temasların içeriği önemli; ekonomik pazarlıklar ve göçmen anlaşmaları yapılacaksa buna karşı çıkarız. Görüşmelerin faturasının sığınmacılara ve Türkiye halklarına ödetilmesinin karşısında dururuz. Demokrasi ve insan hakları konuşulacaksa buna da ‘hayır’ demeyiz. Almanya’nın Türkiye’ye demokrasi getirmesini beklemiyoruz. Ancak Erdoğan’a koruyucu rolü işlenmesini de reddederiz. Bunun bedelini Almanya da ödemek zorunda kalır. Benzer bir açıklamayı ziyaret sırasında düzenlenen protesto gösterilerinden birinde CHP Berlin Başkanı Kenan Kolat da yaptı: “İlişkiler sonrası Türkiye’de geçici bir düzelme ve ‘sembolik serbest bırakılmalar’ beklentimiz var. Biz Erdoğan’ın önüne kırmızı halı serilmesine bile karşı değiliz. Almanya’nın ve Şansölye’nin Türkiye’ye üstten bakıp demokrasi havarisi gibi parmak sallaması da uygun değildir. Bu temasların içeriğinde Almanya tarafından demokrasi kültürü ve geçmişteki deneyimlerim paylaşılması olumlu bir etki yaratır.

Herkes istediğini aldı gibi...

Sonuç olarak ziyaretten edindiğimiz izlenimler hem Almanya hem de Erdoğan’ın bu ziyaretten istediğini alacağı yönünde. Almanya’nın Türkiye’ye ne taşıyacağı tartışılır ancak Erdoğan kendine verilen imtiyazları değerlendirirken Avrupa’ya bir referans taşıyor. “Sultanizmin” bir domino etkisi yaratması muhtemel. Rol-model olarak benimsenen güçlü, istediğini alan, istediği kadar hükmeden bir lider hangi koltuk sevdalısını kendisine öykündürmez ki? Temasların sinyali sıkıcı: Almanya ‘tek adam rejimini’ kırmızı halı üzerinden tanıdı. Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor.