Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Geride bıraktığımız günlerde KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, AKP ve MHP sözcülerinin hedefindeydi. İşgüzar medyamız da bu konuda siyasetçilerden geri kalmadı.

Akıncı için “Kıbrıs Türklüğüne hakaret etti” diyenler, “Kıbrıs Türklerini temsil etmiyor, istifa etsin” diye konuşanlar oldu. Cumhurbaşkanını ölümle tehdit edenler bile çıkmış! KKTC yetkilileri, bütün bu saldırıları dosyalayıp Türkiye makamlarına iletmiş. Sonucunu göreceğiz…

Mustafa Akıncı, Kıbrıs Türk toplumunun en deneyimli ve solduyulu politikacılarından biridir. Halk katındaki saygınlığı ve güvenilirliği üst düzeydedir. Son derece alçakgönüllü bir cumhurbaşkanıdır. Gösterişten, şatafattan uzak, yalın bir yaşamı vardır. Her zaman halkın içindedir. Polis ordusuyla dolaşmaz. Kıbrıs’ta bulunduğum dönemde, kaç kez tiyatroda, dinletide, sergi açılışında yan yana geldik. Demokrasi, insan hakları ve barış savunucusudur.

Çağdaş uygarlık değerlerini özümsemiş, ilerici, toplumcu, yurtsever bir yöneticidir.

Atatürk’ün görüşlerine çok değer verir, her fırsatta onun büyük bir devrimci önder olduğunu belirtir.

Akıncı’nın en büyük düşü, Kıbrıs’ın, siyasal eşitliğe dayalı, iki toplumlu, iki bölgeli, bağımsız ve federatif bir devlete kavuşması; Türk ve Rum halklarının bu ülkede barış içinde bir arada yaşamasıdır. Onun siyasal çizgisini anlamakta güçlük çekenlere, Türkiye İşçi Partisi’nin 1960’larda savunduğu “Kıbrıs tezleri”ni yeniden okumalarını salık veririm.

KKTC, Türkiye’den farklı olarak demokratik parlamenter sistemle yönetiliyor. Orada da cumhurbaşkanını halk seçiyor ama Akıncı’nın her sözü, “Yasa Gücünde Kararname” olarak topluma dayatılmıyor. KKTC’de Cumhurbaşkanı “kral” değil! Akıncı’nın siyasal yaptırım gücü ve yetkileri sınırlı...

Kıbrıs’taki çağdaş, demokratik, laik yaşam biçimine imreniyorum! Orada özgüven sahibi bir halk yaşıyor! Kıbrıs’ın, Türkiye’nin bir vilayeti olmadığını herkesin kavraması ve buna göre davranması gerekiyor. Bu gerçeği, “Kıbrıs Barış Harekâtı”nın mimarı Bülent Ecevit bile içtenlikle kabullenmişti.

Ecevit, 20 Temmuz 1987 tarihli Hürriyet gazetesinde yer alan demecinde, “Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin iç politikasına ve düzenine herhangi bir biçimde karışmaktan veya karıştığı izlenimini uyandırmaktan kaçınmalıdır!” demişti.

Ecevit, bu önemli demecinde, Türkiye hükümetlerine şu tarihsel uyarıda bulunmuştu:

“KKTC’nin Türkiye ile ilişkilerinde bağımsızlığına gölge düşürülmemeli ve Kıbrıs Türk demokrasisi kısıntısız yaşatılmalıdır. Kıbrıs Türk toplumu için geçerli olamayacak bazı düzenlemeleri Türkiye’den Kıbrıs’a aktarmaya kalkışmak, dünya kamuoyunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığından kuşku uyandırabileceği gibi; Kıbrıs Türk kamuoyunda da Türkiye ile ilgili ilişkilere gölge düşürücü tepkilere neden olabilir. Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerde çok ince bir denge özenle gözetilmelidir! Bu öyle bir denge olmalıdır ki, ne iki Cumhuriyetin yaşamsal önem taşıyan sıkı ilişkilerine ve dayanışmasına en küçük bir gölge düşsün ne de Türkiye’nin Kıbrıs Türk toplumunu yönlendirmeye çalıştığı izlenimi verilsin! Her ikisinden de dikkatle kaçınılmalıdır. Kıbrıs Türkleri, Türk Barış Harekâtı öncesinde, dayanılmaz Rum baskılarına karşın ve henüz kendi devletleri yokken bile, kendi kendilerini yönetebileceklerini ve ulusal kimliklerini koruyup geliştirebileceklerini kanıtlamışlardır.”

Ecevit, Kıbrıs’ın içişlerine karışmanın ne tür sorunlara yol açacağını, zamanında doğru biçimde saptayıp ilgilileri uyarmış. Ne var ki Türk hükümetleri, “Kıbrıs Türklerinin patronu” gibi davranma alışkanlığından bir türlü vazgeçmedi. Bugün Türkiye ile KKTC arasında yaşanan gerilimin kaynağında, “bağımsızlık” ve “içişlerine karışmama” ilkesinin göz ardı edilmesi yatıyor.