Komploların vazgeçilmezi: HAARP tesisi

26 Eylül’de Marmara bölgesinde yaşadığımız depremin ardından “deprem silahı HAARP” diye anılan komplo teorisi hortladı. Bu teoriye göre Alaska’dan (bazılarına göre de Marmara’ya demirlemiş bir gemiden) yayınlanan elektromanyetik ışınlar, fay hattını tetikleyip deprem oluşturmuş. Ama nedeni nasılı belli değil; kafalar karışık.


Elektromanyetik ışımayla deprem oluşturmak mümkün değil elbette. Yerin kilometrelerce altında, müthiş bir basınçla sıkışmış tektonik plakaları en güçlü ışıma bile kıpırdatamaz. HAARP’ın da zaten depremlerle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bir bilimsel araştırma tesisinden ibaret. Basit bir web aramasıyla uydu görüntülerine ve web sayfasına ulaşmak çocuk oyuncağı.

İyonosfer incelemesi için kuruldu

HAARP 1990’ların başında, Dünya atmosferinin en üst kısmı olan iyonosferi incelemek için Alaska’da kuruldu. İyonosfer, yeryüzünden 60-80 km yükseklikte başlayıp, 500 km yüksekliğe kadar uzanabilir. Bu yüksekliklerde Güneş’in morötesi ve X ışınları yoğundur; bu ışınlar atomların elektronlarını koparır (iyonlaştırır). Elektrik iletkeni olan iyonosfer, atmosfer ile manyetosfer arasında bağlantı sağladığı için ve radyo iletişimini etkilediği için yoğun şekilde incelenmekte.

HAARP bugün sivil bir kurum olan Alaska Üniversitesi tarafından yönetiliyor, ama ilk kurulduğunda ABD ordusunun uhdesinde idi. Bu alışılmadık değil, çünkü askeri kurumlar önemli bulduğu alanlarda temel araştırmalara yatırım yapar. Kuruluş amaçlarını tamamen bilmek mümkün olmasa da, bildiğimiz kadarıyla Deniz Kuvvetleri denizaltılara mesaj iletmek için, Hava Kuvvetleri ise haberleşme uydularını tehdit eden yüksek enerjili elektronları temizlemek için iyonosferi manipüle etmeyi amaçlıyordu. 2010’larda ordu HAARP’ın bütçesini kıstı ve 2014’de tesisi Alaska Üniversitesi’ne devretti. Muhtemelen iyonosferin oynak ve değişken yapısı sebebiyle bu amaçlara ulaşılamamış, HAARP ordu için ölü bir yatırıma dönüşmüştü.

Hava olaylarına da yol açmıyor

Askerlere yaramasa da, HAARP tesisi temel bilim için çok önemli bir rol oynuyor. HAARP’ın kalbi, 130 dönüm alan kaplayan bir radyo verici dizisidir. Bu vericilerle göğe radyo dalgaları gönderiliyor ve iyonosferde denk geldikleri dar bölge ısıtılıyor. Bu ısıtmanın sonucunda ortaya çıkan plazma akışları, üretilen ELF dalgaları, manyetik alanda oluşan titreşimler hassas cihazlarla tespit ediliyor; bu verilerin analiz edilmesiyle de iyonosferin fiziğinin ayrıntıları ortaya çıkarılıyor. HAARP’ın aktif deney yapma imkânı vermesi, onu manyetosfer ve iyonosfer araştırmaları için çok değerli bir araç haline getiriyor. Web of Science ve Google Scholar gibi bilimsel yayın veritabanlarında HAARP kaynaklı binlerce çalışma bulunuyor. Rusya, Norveç ve Porto Riko’da da aynı amaçla kurulmuş benzer tesisler mevcut.

HAARP’ın ısıtma etkisi iyonosfere atılan bir fiskeden ibaret. İyonosferin sürekli karışan, dinamik ortamında kısa zamanda dağılıp ortadan kalkıyor. Ancak komplo teorisyenleri HAARP’ın atmosferi manipüle ettiği, kasırgalara sebep olduğu, yağmur bulutlarını dağıttığı gibi bir sürü çılgın fikir üretti. Oysa radyo dalgaları troposferle etkileşmiyor, sadece elektrik iletkeni olan iyonosferde emiliyor; hava durumunu etkilemesi mümkün değil. Üstelik tesisin azami gücü olan 3,6 MW, aynı alana (130 dönüm) düşen Güneş ışımasının 100 MW’lık gücünün yanında çok önemsiz.

Depreme sebep olması ise hepten imkânsız. HAARP’ın bütün gücünü odaklasanız, bir kum tanesini bile yerinden oynatamazsınız. Zihin kontrolü için kullanıldığı gibi deli saçması iddialara hiç girmiyorum bile.

HAARP dünyanın en gözde komplo teorilerinden biri. Ona kafayı takanlara bakarsanız her türlü garip şekilli anten ve ilginç biçimli bulut bu komplonun bir parçası. Ama bu iddialar hem mesnetsiz, hem de temel bilimsel bilgilere aykırı. Bazen bir araştırma tesisi, sadece bir araştırma tesisidir.