“Gezi” korkusu ne kadar sarsmışsa bazılarını, hemen o günleri anımsayıp sövmeye başlıyorlar. Haklıdırlar korkmakta. İhale almayan, birinin adamı olmayan, şiddete başvurmadan derdini konuşarak anlatmayı bilen, çevreye, insana saygılı, şiire inanmış, güçlünün değil mazlumun yanında olan ve sevmeyi, sevişmeyi bilen insanların kurduğu bir hayalin gerçeğe dönmesiydi “Gezi”! Para geçmiyor, uzanan dost eller hemen tutuluyordu. Eh korkulur bundan… Sürekli seçim kazandığı halde sürekli yenilgi yaşamanın nedeni bu olsa gerek! Ben söyleyeyim…

Çünkü bugünün iktidar sahipleri biliyor ki, elde ettikleri her ne varsa pamuk ipliğine bağlı. Muhtaçlar toplumu yaratıp, düşkün insanları sömürmek zorundalar. Para, güç, şan, şöhret zehri zerk edilmiş durumda ruhlarına. Artık bu yeni “Lale Devri”nden vazgeçemezler. İktidarın sürmesi için sürekli suç ortağı bulma mecburiyeti var. Hâlbuki görgüsüzlük, bu azgın doyumsuzluk hali hem gülünç duruma düşürür insanı, hem de çöküş günü geldiğinde kimse kalmaz yanında.

Mahkemeler doldu taştı. Mahpushaneler tıklım tıklım. Kendi insanıyla bunca kavgalı bir iktidarın ayakta kalması olası mı? Yalan söylemenin riskli yanı bir gün açığa çıkmasıdır. Bir yalanın ardını sürdürmek kolay değildir. Dünya küçülüyor, bilgiler vızır vızır oradan oraya hızla akıyor. ABD başkanıyla telefonda görüşüp, daha beş dakika geçmeden yalan açıklama yapınca, hemen yanıt geliyor. İstediğiniz kadar medya elinizde olsun işte, yalan duyuluyor. Tutarlı yalan söyleme derdi yok belki şu an iktidarın, “ben ne dersem o” tavrında ama hakikat er ya da geç çıkıyor.

Cerattepe ile Gezi arasında benzerlik kurmamız çok rahatsız etti nedense tüm yandaşları. Neden? Çünkü insanlar hesapsız biçimde bir araya geldi. Sonunda para yok, alkış yok, ustadan övgü yok ama insanlar göğsünü siper ediyor. E bundan korkulur tabi. Çıkarsız iş görmeyenler için bunu anlamak zor. Oysa yaşını başını almış köylünün haklı kavgasına destek vermek insanlık borcudur. Onları dövmek, sürüklemek, tutuklamak da olsa olsa korkunun göstergesidir, tipik iktidar tavrıdır. Büyük kalabalıklara hamasetle uyuşturucu şırınga edebilirsiniz; hatta kesilen ağacın, kirletilen suyun sizin de yaşamınızı çaldığını anlamayacak dek bencil de olabilirsiniz ama Gezi’nin insanlarına boyun eğdiremezsiniz.
Gün geçmiyor ki abuk sabuk söylemlerle hayatı çalmayasınız. Fetva kurumunuzla saldırıyorsunuz tüm güzelliklere. Biliyor musunuz; insan âşık olur, müzik dinler, dans eder, şiir okur, baharda çiçek tomurcuklanınca yüreğinde sevinç büyür, sabah demli bir çayı sevdiceğinle paylaşınca umutlanır, iki kadeh parlatınca dert ortağıyla hafifler ve en önemlisi de özgürlük diye paha biçilmez bir lezzet vardır. Uğruna kavga verilir. Sözünü hesapsız söylemektir özgürlük. Başkasının acısına gönüllü katılmaktır özgürlük. Toprağı anlamak, ona şefkatle dokunmaktır özgürlük. Düşünme cesaretidir özgürlük!
“Gezi” bize ne çok şey öğretti bilseniz.

İnsan baskı altında ezilir sanırsınız, yok öyle değil, tersine bir kez özgürlüğü tanıdıysanız kimse çalamaz düşlerinizi, kimse tutuklayamaz düşünme yetinizi! “Gezi”nin çocukları neden rüyalarınıza giriyor sanıyorsunuz? Kıydıklarınız masumdular çünkü. Bir türkü kadar içli, gökyüzü kadar uçsuz bucaksızdılar. Bunların romantik cümleler olmadığı ortaya çıktı işte. Cerattepe’den korkuyorsunuz. Böyledir işte. Bir gün Taksim’de, bir gün Sur’da, bir gün Cerattepe’de haysiyet direnişi başlar.
Tek bir soruyu sormaya cesaret etseniz nasıl rahatlayacaksınız ey yandaş cemaat…
‘Ben neden Cengiz’in beton dünyasına tapıyorum? Ben niye işçiyi tekmeleyen Yerkel’in yanındayım? Ben niye ölenin acısını anlamak yerine öldürenle saf tutuyorum? Ben niye açım da o sarayda oturuyor? Ben niye dün kardeşim dediğinde inandım da, şimdi şeytan deyince yine inanıyorum? Ben niye barış deyince kanıyorum, savaş deyince yine kanıyorum? Ben niye dövülüyorum, sövülüyorum da yine de sormuyor, soramıyorum?” diye
“Gezi Ruhu” korkutuyor. Neden?
Çünkü soruyor, kabullenmiyor, yenilmiyor, teslim olmuyor “Gezi İnsanları”.
Hadi gelin gerçeği itiraf edin.
Siz de “Gezi” de olmak isterdiniz. Hesapsız dayanışmayı, kimseye kem gözle bakmadan hasbihal etmeyi, ekmeği bölüşmeyi, şarkılar söylemeyi, yıldızlar altında uyumayı, yoldaş olabilmeyi…
Fıtrat meselesi bu!
Kiminin fıtratında özgür uçurtma hayali var, kimin fıtratında altın kafeste kuş olmak!