Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Küba’da kadınların çok etkin bir konumu var. Onların varlığı her alanda kendini gösteriyor. Ülkedeki işgücünün yarısından fazlasını kadınlar oluşturuyor. Sağlık ve eğitim sektöründe de başı kadınlar çekiyor. Kadına yönelik fiziki şiddetten söz edilmiyor. Kadınların erkek şiddetine izin vermeyecek kadar bilinçli ve özgüven sahibi olduklarını söylüyor Kübalı rehberimiz…

Ülkede “cinsel özgürlük” tüm boyutlarıyla yaşanıyor. Burada “bekâret” ve “evlenme yaşı” gibi kavramlar anlamlı değil. Rızaya dayalı birlikteliklerin önünde engel yok. Ergenlik yaşına gelen çocuklara okullarda cinsel eğitim veriliyor. Eğitimin amacı, genç kızları gebelikten ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korumak...

Küba halkının “ahlak” anlayışı, kapitalist ülkelerden çok farklı. Onlar ahlaki değerleri, hiç kimsenin horlanıp dışlanmadığı, “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan”, herkesin özgür ve mutlu yaşadığı bir eşitlik düzeninde arıyorlar, bacak arasında değil!

Küba’da din özgürlüğü olmadığı savı, antikomünistlerin yalanıdır. Devlet, inanç özgürlüğünü tanıyor. Ama Küba laik bir ülkedir. Orada dinsel kurumlar devlet işlerine kesinlikle karışamaz.

Ülkede kiliseler açık. Cienfuegos kentindeki bir kilisede salı günü ayin yapıldığını görünce şaşırdık. Papazın vaazını huşu içinde, can kulağıyla dinliyordu bazı Kübalılar! Devlet memuru olan şoförümüz Alian Garcia Ortega da dindar bir adamdı. Bir ara sıcaktan bunalıp gömleğini çıkardığında görmüştük boynundaki haçı. Küba’da öyle bir hoşgörü ortamı var ki, İsa’nın devasa anıtını bile Che Müzesi’nin karşısına dikmişler! Geceleri “din ve sosyalizm” üzerine ateşli tartışmalar yapıyorlardır herhalde!

Küba halkının önemli bir bölümü Katolik. Protestanlar azınlıkta. Hıristiyanlığın yanı sıra Afrika kökenli çeşitli dinlere bağlı insanlar da var. Birkaç bin kadar da Müslüman olduğu söyleniyor.

Küba’nın Vatikan’la ilişkileri de hayli sıcak. Papa 2. Jean Paul'ün 1998'deki ilk ziyaretinden sonra 2012’de 16. Benedikt, 2015’te ise bugünkü Papa I. Francis Küba’yı ziyaret etmişti. Arjantin doğumlu Francis’in, Hükümet yetkililerinin yanı sıra Fidel Castro’yla da “dostane” bir görüşme yaptığını eklemeliyim.

Küba’ya giderken, her yerde Fidel Castro’nun yontularını, posterlerini göreceğimi sanıyordum! On gün boyunca dolaştığımız Küba’da -müzeleri saymazsanız- Castro’nun neredeyse hiçbir yerde fotoğrafını görmedik. “Küba’nın en büyük dostu” saydıkları Bolivya’nın eski Başkanı Hugo Chavez’in bile daha çok posteri vardı Havana’da. Küba’da “kişi putlaştırması” yok. Yaşayan önderlerin anıtları dikilmiyor. Hemen her kentte, “Küba’nın Atatürk’ü” diye tanımlayabileceğimiz, bağımsızlık savaşının önderi José Martí’nin görkemli anıtları çıkıyor karşınıza. José Marti, Küba’nın “Kurucu Baba”sı olarak büyük saygı görüyor.

•••

Küba, altmış yıldır ABD emperyalizminin acımasız ablukasına, ambargosuna, suikast girişimlerine karşı ayakta! Topuyla tüfeğiyle Küba’yı dize getiremeyenler, şimdi taktik değiştirerek ülkeyi içeriden çökertmenin planlarını yapıyor. Küba’yı yönetenler de bunun farkında. Rehberimiz Nadia Reyes, ABD Başkanı Barack Obama’nın ziyaretinin ülkede nasıl karşılandığını sorduğumuzda, hiç duraksamadan şöyle dedi: “ABD’nin nihai hedefinin Küba’daki sosyalist rejimi yıkmak olduğunu biliyoruz. Bizim görevimiz de devrimin kazanımlarını sonuna dek korumaktır.”

ICAP (Dünya Halklarıyla Dayanışma Enstitüsü) Temsilcisi Barbara Sarabia Martinez’le konuşurken, dünyadaki “Komünist Küba” algısının yanlış olduğunu anlıyoruz. Martinez yoldaş, “Küba nüfusunun ancak yüzde yirmisi Komünist Partisi üyesi. Daha çok olmasını elbette isteriz ama böyle bir sorumluluğu üstlenecek insanların iyi eğitimli ve bilinçli olmaları, sosyalizme yürekten inanmaları gerekiyor” diyor. Bu arada turizmin kimi olumsuzluklarını kendilerinin de gördüğünü, ancak bugünkü koşullarda Küba’yı dünyaya kapatmanın yanlış olacağını ekliyor…

Obama, Havana’ya ayak basar basmaz, ağzındaki baklayı çıkardı ve “Buraya Soğuk Savaş’ın Amerika kıtasındaki son kalıntısını gömmeye geldim” dedi. Ama Küba Devrimi’nin 90 yaşındaki efsanevi önderi Fidel Castro’dan yanıt gecikmedi. Komünist Partisi’nin resmi yayın organı Granma gazetesinde yayımlanan yazısında, ABD’nin Afrika halklarına ve Küba’ya karşı işlediği suçları anımsatarak şöyle dedi: “İhtiyacımız olan gıdayı ve maddi zenginlikleri halkımızın çabası ve zekâsıyla üretebiliriz. İmparatorluğun bize bir şey vermesine ihtiyacımız yok.” Castro, yazısının devamında, Küba'nın onurlu ve özverili bir ülke olduğunu belirterek, “Küba halkı eğitim, bilim ve kültürel gelişmelerle elde edilmiş zaferlerden, haklardan ve manevi zenginliklerden asla vazgeçmeyecektir” vurgusu yaptı.

Küba’da sosyalizmin geri döndürülemez olduğu, Anayasa’nın 3. maddesinde de belirtiliyor.

Evet, emperyalizmin türlü saldırılarına ve yalnızlaştırma çabalarına bunca yıldır direnen Küba, sosyalizmden vazgeçmeme kararlılığını her fırsatta yineliyor. Biz de Kübalı yoldaşlarımıza güveniyoruz...