Sadece yerel seçim hazırlığı değil Kürtler gibi sekülerleri de bir kez daha hedefe koyan yol haritası.
Geçen hafta grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı ve AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart 2019’da yapılması kesinleşen mahalli seçimlere, yine bilinen usulle yürüyeceğine yönelik mesajlar verdi.

“Bir gece ansızın gelebiliriz” klişesi ve “Sarıkamış’ta tüfeğine sarılarak donmuş kahraman dede” metaforunu kullanması boşuna değildi; seçim startıydı. Erdoğan; “Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasını çökerteceğiz” derken, seçimin aslında “Büyük ve güçlü Türkiye sevdası” olduğunu söyledi.

Saray rejimi, ekonomik krizin derinleşmesi nedeniyle tabanının ilgisini öncelikle başka bir noktaya çekip ardından da “o noktada” yine safları sıklaştırmak istiyor. Yıllardır dayatılan kopyala-yapıştır şablon değişmiyor.

Kobani’ye yoklama saldırılar ile birlikte “Hainler”, “Kansızlar”, “Vatansızlar” açıklamaları da hazırda bekletiliyor. AKP ve Saray önündeki tıkanıklığı bir kez daha aynı yöntemle açmaya çalışıyor.

Erdoğan’ın haritası öte yandan kısa vadeli ve “seçime endeksli” gibi görünen plan aslında daha tehlikeli ve nihayi bir hedefi de içeriyor. Erdoğan’ın “Türkiye haritası”, hem fiziki özellikleri hem de toplumsal yapısı ile bizim gördüğümüzden farklı.

Referansını, İslamcılık ve neo-Osmanlı ruhundan alıyor. Sultanizmin, başlarda takiye ile gizlediği şeri anlayış bugün artık sadece sözle değil eylemle kendini gösteriyor. İktidar iç savaşın başladığı 2010 yılından beri ise Suriye’deki “kanlı oyuna” fetih fırsatı olarak bakmaktan vazgeçmiyor.

İşte bütünleşen bu ruh bir yandan Türkiye’nin, Suriye’ye yakın kentlerinde Sunni-Arap nüfusunun kapsamı genişletilip, demografi değiştirmeyi amaçlıyor diğer yandan ise sınır hattında mezhepçi bir kemer örmeye çalışıyor.
Ne Alevi bölgelerine inşa edilen cihatçı kampları ne de seküler yerleşim birimlerine Sünni Arapların yerleştirilmesi tesadüf değil. Gündemdeki “Nusaybin’deki kampa ÖSO’cular yerleştirildi” iddalarına da bu açıdan bakmak mümkün. Adıyaman gibi mütedeyyin, Antep gibi kozmopolit kentlerde radikal yapıların kök salmasına imkân veriliyor. Yerindeyken; mevzuu bahisin “savaştan kaçan yoksul halklar” değil tersine “Suriye’de savaşanlar ve cihat fikrini bu topraklara taşımasına da müsade edilenler” olduğunu söyleyelim.

Değişen demografi ve fetih
Kısaca, içeride, bozulan demografi ile farklı bir toplum inşasına girişilmişken, Türkiye’nin güneyinde ÖSO’cuları ve cihatçı çeteleri “doldur”, Kürtleri “boşalt” yöntemi ile bu “yeni demografik yapı” sınır ötesine eklemlenmeye çalışılıyor.
Açılımı; “Tek millet, tek bayrak, tek bayrak, tek vatan” diye bilinen ve Türkiye’nin gelmiş geçmiş en riskli paketi olan Rabia’nın derinliğindeki mezhepçiliği görmemek olanaksız. Bu açıdan sadece Kürtlerin değil uzun zamandır seküler kesimin de risk altında olduğunu söylemek mümkün.

Cumhuriyetin kazanımlarına söven, toplumun AKP’den bakiyesini tehdit edip duranları yalnızca münferit meczuplar olarak değerlendirmek yanılgıdır. Çünkü gerçekte tümü Sultanizmin ve “Yeni radikal Türkiye” özleminin dış sesleridir.
Maalesef görünen, AKP’nin toplumu bir kez daha kutuplaştıracağıdır. Bunun üzerinden sadece seçim yolu açmıyor var gücüyle yeni ve akıldışı bir Türkiye de kurmaya çalışıyor. Sanki muhalefetin doğru seçim sloganlarını arama günleri biraz geride kaldı gibi!