Kayseri Polis Meslek Merkezi’nde 21. dönem mezuniyet töreninde konuşan Okul Müdürü Metin Tanrıver, çarpıcı ifadeler kullandı: "Hiçbir kimseye, örgüte ve hele hele hiçbir cemaate ya da tarikata, şeyhe bağlı olmayacaksınız. Bağlı olacağınız tek yer vardır, o da devlettir.”

Polis teşkilatında bu olmaz!

2016 yılının aralık ayında henüz cihatçılardan temizlenmemiş olan Halep’te bir duvar resmi dikkat çekiyordu. Sağ elinde silah tutan kişi, sol elinin işaret parmağını havaya kaldırmıştı, yerde ise öldürdüğü adam yatıyordu. Arapça yazıda: “Kanın intikamını alıcı, zafer sanadır” deniyordu. Bir de şiir vardı: “Ey, kendisine arka çıkan olmadığı için kanı dökülenlerin intikamını alan kişi, olur ki bu sayede kalbi ölü olanlar dirilir.”

Halep duvarındaki kişi, Pakistan’nın en büyük siyasal İslamcı partisi Cemaat-i İslami yandaşları tarafından kahraman ilan edildi. Reuters muhabiri Fayaz Aziz, Pakistan Talibanı’nın müttefiki olarak bilinen parti taraftarlarının eyleminden fotoğraf geçti. Tutulan pankartlar üzerinde: "Halep, intikam... Biz Halep’te ölüyoruz, sen burada” yazıyordu.

Bu; Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’u, 19 Aralık 2016’da, Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki fotoğraf sergisi açılışında öldüren polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş’ın saldırıdan sonra attığı slogandı.

Olayın ardından, özel harekat polisleri ile girdiği çatışma sonrası öldürülen Altıntaş’ın AKP fetvacısı olarak bilinen Sosyal Doku Derneği ve Sosyal Doku Vakfı’nın kurucusu Nureddin Yıldız’ın sohbetlerine katıldığı ortaya çıktı. Çok geçmeden Altıntaş’ın yandaş medya tarafından, ‘FETÖ/PDY’ ile bağı kuruldu! Bu bağ, iktidarı memnun etti. Yıllarca ‘paralel ortaklıklar’ yürüten devlet, en kritik kurumlardan birindeki görevlinin, cihattan değil, cemaaten olduğunun ‘kabul edilişine’ seviniyordu. Konu yavaş yavaş kapandı. El Kaide ile bağlantılı olan biri polis teşkilatında olamazdı!!!

Teşkilatta bu olmaz ama...

Fakat ne ilginçtir ki; Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 20 Ocak’ta Afrin’deki YPG güçlerine karşı başlattığı ‘Zeytin Dalı’ operasyonuna, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile katıldı. TSK, 20 bin ÖSO’cu ile bölgeye ulaştı. Cihatçılar, Türkiye’den otobüslerle sınıra taşındı, Türk subayları ile birlikte namaz kıldı, selfie çektirdi. ÖSO bileşenleri; el Kaide, Nusra, hatta IŞİD’den ayrılan kişilerden oluşuyordu. Ancak AKP Sözcüsü Mahir Ünal, “ÖSO’yu terörist gibi göstermek istiyorlar” diyordu.

AKP seküler mi oldu?

24 Ocak 1993 Ankara’da evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu, din-menfaat ilişkilerini ve siyasal İslamın görünür yüzünü, “Tarikat, Ticaret, Siyaset” olarak tanımlıyordu. Bugün bu tanım; biraz daha genişledi, içine yeni unsurları aldı: Tarikatlar, cemaatlar, şarlatanlar, cihat, daha çok para ve neo Osmanlı!

Cemaate karşı sürdürülen operasyonları, Furkan Vakfı’na yönelen tutuklamaları ve son olarak Adnan Oktar tarikatına operasyonu iyi niyetli bir şekilde, “devletin bir kanadı”, “artık buna izin vermiyor” diye yorumlayanlar var.

Oysa gerçekte tümünün nedenleri oldukça basittir: Bunlar; “menfaat çatışması”, “kadro ve mal paylaşmaktaki sorunlar”, “artık işim bitti iltisaklı görünmek istemiyoruz” ya da “deniz tükendi, para lazım, malına mülküne çöküyorum” konseptli operasyonlarıdır.

Devlet bu rezilliklere yıllarca göz yumdu

Son örnek uygundur… 11 Temmuz’da gözaltında alınan, 18 Temmuz günü adliyeye sevk edilen Adnan Oktar hakkında çocuk ve kadın istismarı dahil olmak üzere onlarca suç iddiası var. Oysa operasyonun çatısı mali suçlardan kuruldu. Olayın magazin boyutu içine hapsoldu. Bu nedenle önemli bir soru üzerinde fazla durulmadı: “Devlet yıllardır bu rezillikleri bilmiyor muydu? Neredeyse tüm yaşananlar, canlı ve gözümüzün önünde ceryan ediyordu. Neden şimdi düğmeye basıldı?”

Gericiliğin tarikatlarda yuvalanışını, tarikatların cihatla işbirliğini anlatan raporlar var. Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı tarafından “Eğitimde Tarikatların Etkisi” başlığı ile birkaç ay önce yayınlanan rapor, tarikat üyesi olan ya da faaliyetlerine katılan kişi sayısının 1.1 milyon, onlarla organik bağı bulunanların ise 2.6 milyon kişi olduğunu ortaya koyuyor.

Eğimi bitirerek, toplumu dönüştürmek

Okul öncesi çağdaki 3-5 yaş grubu çocuklarının yüzde 64.48’i, 4-5 yaş grubunun yüzde 54.30’u, 5 yaş grubunun ise yüzde 41.21’i okul öncesi eğitim alamıyor. Bunlar; Milli Eğitim Bakanlığı’nın geçen yılki verileri. Bu boşluğun bir bölümünü tarikatlar dolduruyor. “Eğitimde Tarikatların Etkisi Raporu” sadece İstanbul’da 445 tarikat ve bağlı kolunun medrese ya da Kuran kursu adı altında binlerce çocuğa eğitim verdiğini gösteriyor. Medreselerde eğitim veren ‘Seyda’ denilen kişiler, Irak, Afganistan, Suriye’de yetişiyor. İçlerinde kimlerin olabilleceğini tahmin etmek zor değil!

Prof. Esergül Balcı, BirGün muhabiri Meltem Yılmaz’a verdiği, 1 Nisan tarihli önemli röportajda devletin eğitimde kademe kademe çekildiğini ve yerini tarikatların aldığını söylüyor.

Devlet tarikat oldu

Kayseri Polis okulu müdürü Metin Tanrıver, diyor ki: "Cemaate ya da tarikata, şeyhe bağlı olmayacaksınız. Bağlı olacağınız tek yer vardır, o da devlettir.” Belki de en iyi niyetli” düşünce. Çünkü devlet; toptan cemaat ya da tarikat oldu.

Bu kafayla; daha çok Adnan Oktar’a, Mevlüt Altıntaş’a, Fetullah Gülen’e sahip oluruz. Çünkü bu kafa, her gün biraz daha geriye gitmeye cüret edip, toplumu dönüştüren o kafadır.