Lukaşenko’nun ülkedeki olağanüstü yüksek katılımlı “artık yeter” hareketine rağmen hâlâ ayakta durmasını sağlayan üç etmen söz konusu: Sosyal devlet, güvenlik aygıtı ve yumuşatıcı karşı taktikler. Sırayla bakalım.

Lukaşenko’nun şaşırtıcı iktidarda kalma taktiği ve sınırları!

Lukaşenko’nun olağanüstü yüksek katılımlı “artık yeter” hareketine rağmen hâlâ ayakta durmasını sağlayan üç etmen söz konusu: Sosyal devlet, güvenlik aygıtı ve yumuşatıcı karşı taktikler. Bu üç etmen Lukaşenko’nun kontrolü kaybetmemesini sağlamış gibi. Ancak, bunun sürdürülebilmesi hayatın olağan akışına uyacak gibi görünmüyor. Nitekim muhalefetin yeni lideri diyebileceğimiz Maria Kolesnikova ve ekibinden kişilerin gözaltına alınması, bir kısmının zorla sınır dışı edilmesi ve liselerde bile gözaltıların başlaması sertleşen yeni bir döneme işaret ediyor. Burada öncelikle geride bırakılan 30 uzun günde Lukaşenko’nun iktidarını nasıl koruduğuna bakacak ve yeni evrenin sınırlarını konuşacağız.

26 yıldır ülkeyi yöneten ve Belarus halkına komşularına oranla ciddi bir refah sağlayan, ancak özgürlükler karnesi hayli zayıf olan Lukaşenko iktidarı, “artık yeter” diyen milyonların sokağa inmesini engelleyemedi. 9 Ağustos’ta yapılan seçimlerin sonuçlarının ilan edilmesinden bu yana, yeni ve serbest bir seçim için ayaklanan halk neredeyse gösterisiz tek bir gün geçirmedi. Az bilinen bu kuzeydoğu Avrupa ülkesi halkının dünya sosyal hareketler tarihinin 2020 yazı bölümüne damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. Belarus tarihinin en kitlesel ve aralıksız en uzun gösterileri 30 günü geride bırakırken Aleksandr Lukaşenko kendisine zaman kazandıran bir dizi taktiği durumu idare edecek düzeyde hayata geçirebildi.

LUKAŞENKO İKTİDARINI NASIL KORUYABİLİYOR?

Lukaşenko’nun ülkedeki olağanüstü yüksek katılımlı “artık yeter” hareketine rağmen hâlâ ayakta durmasını sağlayan üç etmen söz konusu: Sosyal devlet, güvenlik aygıtı ve yumuşatıcı karşı taktikler. Sırayla bakalım.

İlk etmen, banisi olduğu sosyal devletin sağladığı göreli refah sayesinde, Lukaşenko’nun hâlâ yüzde 30’lardan az olmayan bir desteğe sahip olması ve bu kitleyi sokağa çıkarabilmesidir. Pek çok bağımsız gözlemci, seçimlerden önce ve hemen sonrasında, Lukaşenko’nun gerçek oy oranını yüzde 30-35 bandında tahmin ediyordu. Hiçbir bağımsız kaynak ona yüzde 50 destek ihtimali bile vermezken seçimleri takiben yüzde 80 oy aldığını ilan etmesi tam da bardağı taşıran son damla olmuştu.
Öte yandan, seçim sonrası protestoların olağanüstü kitleselleştiğini görmesi neticesinde, yüzde 80 değilse de, protestocuların yaklaşık üçte biri ile yarısı oranında bir sayıyı çeşitli kentlerde sokağa çıkarabilmişti. Bu sayılar muhalefetle yarışacak bir rakama işaret etmese de Lukaşenko’ya hatırı sayılır bir desteğin olduğunu göstermeye yetti. Tek başına anlamlı olmasa da diğer iki faktörle birleşince ipleri elinde tutabilme yolunu öncelikle buradan kurduğunu söyleyebiliriz.

lukasenko-nun-sasirtici-iktidarda-kalma-taktigi-ve-sinirlari-778519-1.

İkinci etmen, Lukaşenko’nun, başta özel kuvvetler (Omon) olmak üzere, güvenlik aygıtındaki kilit konumları kontrol edebilme kabiliyetinin devam etmesi. İlk hafta, sayıları 100’ü bulmayan polis ve özel kuvvet mensubu istifa edip muhalefet saflarına geçmiş olsa da hem bu süreç yaygınlaşmadı ve başka istifalar gelmedi hem de orta ve üst düzey güvenlik bürokrasisi pek fire vermedi.

"BARIŞA KARŞI BARIŞ" HAMLESİ

Üçüncü ve belki de en önemli etmen ise muhalefetin hareket tarzını okuyarak, otoriter bir liderden pek beklenmeyecek “sabırlı” bir karşı politika geliştirebilmesi. Seçim sonrası halkın sokaklara yüzbinlerle akmasına neden olan konu seçim sonuçları olsa da sokağa çıkmaya iten duygu daha çok özel kuvvetlerin kanunsuz tutuklamaları ve göstericilere uyguladıkları zorbalıktı. Halkı özel kuvvetlere ve onları yöneten Lukaşenko’ya daha da fazla isyan ettiren şey göstericilerin son derece barışçıl olmalarıydı.

Ülkenin Ukrayna olacağını iddia eden Lukaşenko’nun çizdiği tablonun aksine, muhalifler tarihte az görülür düzeyde bir sivil-pasifist eylemlilik ortaya koyuyorlardı: Özel kuvvetlerin coplarına karşı çiçekler. Yönetim kontrol edemeyeceği bu sivil isyana karşı daha önce uyguladığı taktiklere ara verdi. Lukaşenko kısa sürede gözaltındakileri bırakmakla kalmadı, polislere çiçek dağıtılması eylemlerine karşılık polisin de eylemcilere barışçıl eylemlerinden dolayı teşekkür ederek çiçek dağıtmasını sağladı.
Bu türden halk hareketleri tarihinde ender görülen bir durum ortaya çıktı. Bu görüntüler birçok mecrada yanlış veya yalan biçimde “polisin halka katıldığı” gibi yorumlansa da gerçek, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, güvenlik bürokrasinin karşı hamlesiydi aslında. Bu yumuşama sürecin zamana yayılmasına sebep oldu. Ne muhalif halk kesimleri iddialarından ne de Lukaşenko kendini güçlü hissettiği ölçüde ipleri sıkılaştırmaktan vazgeçti. Ama “barışa karşı barış” hamlesi Lukaşenko’ya iki uzun hafta kazandırdı. Üçüncü büyük Pazar gösterisinden sonra ise yeniden kısmı gözaltılar, işten ve okuldan atmalar başladı.

Gözaltına alınanlar bu kez fiziki şiddet görmediklerini beyan ediyordu. Üstelik bunu en sert muhalif kanallar da yayınladı. Bu tutum güvenlik aygıtının bir tür “hazmedilecek kadar” baskı politikasına geçmiş olduğunu gösteriyor. Belarus toplumunun şiddet karşısındaki tutumu, şiddete açıkça başvuracak tarafın kaybedeceğini polis devletine bile öğretmiş görünüyor. Ama aynı şekilde polis devleti de yerinden kıpırdamaksızın bu durumu kendi lehine kullanma taktiği geliştirmiş görünüyor.

Bu üç etmen Lukaşenko’nun kontrolü kaybetmemesini sağlamış gibi. Ancak, bunun sürdürülebilmesi hayatın olağan akışına pek uyacak gibi görünmüyor. Dört haftanın ardından hâlâ her gün ve gece sokak gösterileri devam ediyor. Grev dalgası ve istifalar hız kaybetse ve Pazar günleri düzenlenen büyük gösterilere katılım sayısı ve dinamizm (yorgunluk ve kısmen artan baskı nedeniyle) bir parça zayıflasa da ortaya çıkan tablo sivil isyan dalgasının hâlâ büyük ve güçlü olduğunu gösteriyor. Peki, tabiri caizse, bu “pat durumu” daha ne kadar devam edecek?

Lukaşenko’nun 3 haftalık “barışa karşı barış” taktiği bir sınıra gelip dayanmış görünüyor. Şimdi yeniden muhalifleri yurtdışına kaçmaya zorlama yahut zorla sınır dışı etme, liselerde ve üniversitelerde kayıt silme, fabrikalarda iş sözleşmelerini sonlandırma, sokak gösterilerine ise bu kez ölçülü ve yer yer de olsa müdahele etmeye başladı.

lukasenko-nun-sasirtici-iktidarda-kalma-taktigi-ve-sinirlari-778520-1.

"DURAN ADAM" EVRESİNDE GEZEN BELARUSLAR

9 Ağustos’tan beri dinmeyen protestolar, polisin yeniden kendini hissettirmesi üzerine, Gezi’nin “duran adam” eylemlerini anımsatan bir espriyle, “gezen insan” formunda devam ediyor: “Ya Gulyayu”, yani “Gezintiye Çıktım” ya da “Geziyorum”, dördüncü haftaya damgasını vuran eylem sözü haline geldi. Bu da halkın şu veya bu biçimde değişim istemeye devam edeceğini gösteriyor. Lukaşenkonun yeniden polisiye tedbirlere yönelmesi süreci kendisinin de kontrol edemeyeceği bir aşamaya getirebilir.

Bu bakımdan arada reform ve diyalog sinyali veren iktidar halkın tepki seviyesini tarta tarta ipleri sıkılaştırıyor diyebiliriz. Nitekim Lukaşenko geçtiğimiz hafta “toplumun farklı kesimleriyle diyaloğa hazır olduğunu” söyleyerek kapıları kapatmadığını göstermiş olsa da henüz kendisini yeterince güvene alamamış olduğundan adımlarını sürece yaydığı görünüyor.

Keza muhalefet liderliğinin açıkça Batı destekli ve/veya Batıcı olan Tihanovskaya’dan Rusya ile de dengeli bir ilişki vaat eden Kolesnikova’ya geçmeye başlaması Putin’e eskisinden daha fazla muhtaç olan Lukaşenko’nun dikkate almak durumunda kalacağı bir etmen.

Belarus’ta 30 günü aşan büyük değişim hareketinin nasıl sonlanacağı sorusunu iktidar da muhalefet de bilmiyor. Yine de pek çok iç ve dış aktörün çeşitli hamleler yapacağı ve milyonların sokaklarda olduğu bu süreçte hiçbir şeyin siyaset sosyolojisin genel kestirimlerine uymayabileceğini kayda geçmek gerekir.