Geçen haftaki yazımızda Mali Kural Yasa Tasarısı’na karşı mücadele verilmesi çağrısında bulunmuştuk. Haklı olarak bir okurumuz,

Geçen haftaki yazımızda Mali Kural Yasa Tasarısı’na karşı mücadele verilmesi çağrısında bulunmuştuk. Haklı olarak bir okurumuz, bu çağrımızı somutlaştırmamızı ve bu yönde öneriler sunmamızı istiyor. Bu talep sadece söz konusu okurla sınırlı değil, yazımızı okuyan bazı meslektaşlarımız da bu yönde bir tartışma başlatılmasını yararlı buluyor.
Somut önerilere geçmeden önce şunu belirtmeliyiz ki, siyasete teknik sınır çizen, bütçe yapma hakkını iktidarların elinden alan bir yaklaşımın anti-demokratik bir öze sahip olduğunun kabulü-inancımız odur ki bu kabul sözünü ettiğimiz meslektaşlarla sınırlı değildir- sevindiricidir.
Şimdi gelelim önerilerimize. İlk önerimiz, Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin görsel ve yazılı medyayı da kullanarak hükümeti tasarıyı geri çekmeye zorlayacak girişimlerde bulunması. Mücadele Meclis ile sınırlı kalmamalı. Meclis dışındaki partiler de bu mücadeleye aktif katkı sağlamalıdır. Ayrıca bütçe hakkının kullanılamamasının mağdur edeceği kitlelerin örgütleri konumundaki  işçi ve memur sendikaları (DİSK, TÜRK-İŞ, KESK, KAMU-SEN vb.) ile demokratik kitle ve meslek örgütlerinin (TMMOB, TTB vb.) de katkısı alınmalıdır.
Geri çekilme başarılamaz ise yapılacak şey, Komisyon ve Genel Kurul görüşmeleri sırasında tasarıda iyileştirici düzenlemelerin gerçekleşmesi yönünde mücadele verilmesidir. Örneğin bu yönde somut bir öneri, Mali Kural’ın orta vadeli hedeflerinden biri olan Genel Devlet –Yönetim-(merkezi yönetim bütçesi, mahalli idareler, döner sermayeli kuruluşlar, İşsizlik Sigortası Fonu, sosyal güvenlik kuruluşları ve bütçe dışı fonları kapsar) Açığının Milli Gelir oranından herhangi bir nedenle sapıldığında, 1/3 (0.33) olarak tespit edilen hedefe yaklaşma katsayısının aşağı çekilmesidir. Hükümet Tasarıda belirlenen bu katsayının, hedefe daha hızlı götüren bir katsayı olduğuna inanıyor ve o nedenle bu katsayıda ısrarcı. Bu, hükümetin uzun vadede hedefleyen açığın üstündeki açıklara fazla tahammülü olmadığını gösteriyor. Uyumun hızlanması, kemerlerin daha da sıkılması anlamına geliyor.  Oysa kriz ortamında –kriz henüz atlatılabilmiş değil- tam tersi yapılmalı. Genel Devlet açığı 2009’daki düzeyin (Yüzde 5.5) daha da yukarısına taşınmalı. Ne yazık ki, Tasarı buna olanak vermiyor. Bu durumda yapılabilecek tek şey uyum katsayısını 0.33’ün altına düşürmek olmalıdır (Sevgili köşe dostum Ahmet Tonak hocamızın 0.1 önerisi bu açıdan çok yerindedir. Söz konusu önerinin ayrıntısı için Tonak’ın 15 Mayıs 2010 tarihli BirGün’de yer alan “Maliye Değil, Kapitalizme Disiplin!” başlıklı yazısına bakılabilir).
Bu tür iyileştirmeler gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin yasanın iptali içi n mutlaka Anayasa Mahkemesi’ne gidilmelidir. İyileştirme önerileri kabul görse de bu yoldan vazgeçilmelidir. Çünkü Mali Kurul’un en iyi koşullarda düzenlenmiş olması, bütçe yapma hakkının iktidarın elinden alınması gerçeğini değiştirmiyor.
Yasanın Anayasa Mahkemesi’nden geri dönmemesi durumunda, geriye bir seçenek daha kalıyor. Ancak bunun gerçekleştirilebilmesi iktidar değişikliğini zorunlu kılıyor. Ayrıca yeni iktidarın Mali Kural’ın mevzuattan ayrılması yönünde siyasi irade göstermesi gerekiyor.  Bunun için yapılacak şey son derece basit: Yasalaşan Mali Kural’ı yeni bir yasayla geçersiz kılmak. Ancak şurası bir gerçek ki, yeni yasanın, 2011 yılında yürürlüğe girecek yasanın yürürlük tarihinden yeni olası düzenlemeye kadar geçen süredeki uygulamanın yaratacağı hak kayıplarını giderecek çözümleri üretmesi gerekiyor. Bu hiç de zor bir düzenleme değil. Mali Kural’ı ortadan kaldıracak olası yeni yasaya konulacak geçici düzenlemelerle bu hak kayıpları rahatlıkla giderilebilir.  
Bizden öneriler özetle böyle. Görev sözünü ettiğimiz siyasi partiler ve kuruluşlarda.