Türkiye Ekonomisi 1998’den 2008 Mayısı’na uzayan süreçte IMF gözetiminde kaldı. Bu süreçte hükümetler değişti ama yürütülen ekonomik

Türkiye Ekonomisi 1998’den 2008 Mayısı’na uzayan süreçte IMF gözetiminde kaldı. Bu süreçte hükümetler değişti ama yürütülen ekonomik politikalar en ufak bir değişikliğe uğramadı. Bu dönemde uygulanan IMF-Dünya Bankası patentli program dayatmasıyla sıkı bir mali disiplin uygulandı. Bu süreçte kâh kamu çalışan sayısı azaltıldı, sağlık-eğitim harcamaları budandı, kamu yatırımları eti budu yok konuma getirildi, kâh vur abalıya misali dolaylı vergilere yüklenildi. Sonuçta devlet, kamu hizmeti üretemez bir noktaya getirilmiş oldu.
Maliyetini başta emekliler olmak üzere geniş halk yığınlarının yüklendiği bu mali disiplin politikasının amacı neydi? Yanıtı oldukça basit: Borçların sürdürülebilirliğinin sağlanması ve finansal sermaye çevrelerine faiz ödemelerinin kesintisiz ve güvenli bir şekilde sağlanması.
Bugün IMF yok. AKP hükümeti Orta Vadeli Program (2010-2012) ile IMF’siz yola devam ediyor. Gerçi OVP’de öngörülen politikalar IMF’nin dayattıklarından farklı değil ama ortada bir güven sorunu olduğu da bir gerçek. Finansal sermaye çevrelerine bu politikaların kesintisiz bir şekilde sürdürüleceği yönünde bir güvence verilmesi gerekiyordu. İşte o güvence Mali Kural’la verilmek isteniliyor. Şu an yasalaşmayı bekleyen Mali Kural Yasa Tasarısı bu amaçla hazırlanmış bulunuyor. Tasarıyla “Bütçe açığı ve borçlanmayı kurallara bağlayacağız” taahhüdü veriliyor.
Bu taahhüt sadece bu iktidarı bağlamıyor. Gelecek iktidarlar da bu taahhüde uymak durumunda. Böylece 1998-2008 Mayıs döneminde olduğu gibi mali disiplin yeniden güvence altına alınıyor. Yine eskiden olduğu gibi hükümetler değişecek ama siyaset ve dolayısıyla ekonomik politikalar değişmeyecek. Tek fark, o dönemde IMF vardı bu kez yok.
Ancak bunun hiçbir önemi yok. Önemli olan geniş halk yığınlarını mağdur edecek olan mali disiplinin yeniden gündeme gelecek olması. Mali disiplinin yasaya konu olması ve yasayla düzenlenmesi, demokrasinin gelişmesi açısından son derece tehlikeli bir durumdur.  Çünkü bu durumda iktidarların kendi maliye ve ekonomi politikalarını oluşturabilme ve uygulayabilme seçeneği yasal olarak elinden alınmış olacaktır.
Ne yazık ki, böyle bir durumda acı reçeteyi içeren mali kuralın öngördüğünden farklı bir maliye politikası izlenebilmesi mümkün olamayacaktır. Siyasete teknik sınır çizen ve bütçe sürecinin birçok unsurunu seçilmiş hükümetlerin elinden alınmasının yolunu açan bu tasarının demokrasiyle bağdaşmayacağı çok açıktır. Sanırız, burada kendilerini demokrasinin vazgeçilmez kurumları olarak gören siyasi partilere büyük görev düşüyor. Umarız, başta ana muhalefet partisi olmak üzere Meclis içindeki ve dışındaki partiler, kendilerinin varlık nedenini ortadan kaldıran  bu tasarıya karşı gereken mücadeleyi verir ve bu görevi layıkıyla yerine getirirler.