24 Haziran 2018 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin olarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Tavır stratejik bir adımdı. CHP siyasi tuzağa çekilmek istendi, biz bu tavırla siyasi tuzağı bozduk.”

HEP AYNI İFADELER

Kılıçdaroğlu henüz adayların bile belirlenmediği o seçim öncesinde, “Tayyip Erdoğan ve Bahçeli bir araya gelse de yüzde 47’yi aşamıyorlar. Yüzde 60’ı alacağız ve Erdoğan’ı oradan indireceğiz” demişti. Önceki gün belediyelerin ardından, Meclis’te de halkın iradesinin bir anlam ifade etmediği, Saray ve AKP iktidarı tarafından açıkça deklare edildi.

KARAR PLANLI VE TALİMATLI

HDP’li Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun önce milletvekillikleri düşürüldü. Aynı gün her üçü de gözaltına alınıp, akşam saatlerinde tutuklandı. Kararı okuyan TBMM Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç, “maske altından” gülüyordu. Kararın önceden talimatla verildiği ve üzerinde çalışıldığı anlaşılıyordu.

Anamuhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu, HDP’li milletvekillerine vurgu yapmadan tweet attı: “Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi, içinde yaşadığımız 20 Temmuz sivil darbe sürecinin bir sonucudur, millet iradesinin yok sayılmasıdır. Adaleti, hakkı ve hukuku sağlamak için demokrasi mücadelesine devam edeceğiz.”

BU SÜREÇ NASIL MEŞRULAŞTIRILDI?

Sormak lazım; 20 Temmuz sürecini, Yenikapı mitingine katılarak kim meşrulaştırdı? “Millet iradesinin yok sayılması” gibi toplumun yarısının bildiği, kabullendiği gerçeği bir klişe olarak tekrarlayıp, durum tespiti yapmanın kime ne faydası var? İktidar, düşürülen milletvekillikleri hamlesi ile yeni bir basamak atladı.

GERİSİ GELECEK

Ulaştığı kademeyi, “her zaman yaptığı gibi” muhalefet ve toplumu gözlemleyerek test etti. Yine yolun tamamen temiz ve bariyerden yoksun olduğunu gördü. Gerisi gelecek! Her 3 milletvekiline yönelik tepkiler hafta başına kadar durulmuş olacak. Türkiye’de zaman hızlandı. Ülke bir hafta öncesine göre bile biraz daha nefes alamaz halde.

HANGİ TUZAK ALT EDİLDİ?

Saray rejimi “seçimsiz seçim” dönemi ve “sonsuz iktidar arayışı” kapsamında yeni yol haritaları çıkacak! İktidar, bir yandan parlamento dahil demokrasinin kalbindeki tüm kurumlara operasyon çekerken, diğer yandan olası tepkilere karşı pratik tedbirler alıyor.

Meclis yeniden açılır açılmaz, vekiller tasfiye edildi. “Ak milis olarak” görev yapacağı şüphesi olan bekçilik yasası dayatması ise tedbirlerden. İktidarın yol haritası karşısında muhalefetin somut bir planı yok. “Benzer tuzakların” hiçbiri şimdiye kadarki “benzer yöntemler” ile alt edilemedi.

Tüm kurumların, tek adam rejiminin tahakkümüne girdiği süreçte, “siyasi tuzakları bozmaktan ya da adaleti, hakkı ve hukuku sağlamak için demokrasi mücadelesine devam etmekten” söz etmenin bir karşılığı yok. Halkın iradesinin üzerine beton dökülürken, ne yazık ki kısa sürede suni gündemlere dönmüş olacağız.

ANKET TARTIŞMASINA DEVAM

Anketler üzerinden AKP ve MHP iktidarının oy kaybettiğini olası erken, baskın ya da vaktinde seçimde iktidardan düşeceklerini konuşmaya devam edeceğiz. AKP içindeki çatlaklar, yeni kurulan partilerin Cumhur İttifakı’ndan koparacağı oy ya da vekiller tartışmaları ile avunacağız. Bu arada AKP ve MHP iktidarı kaybetmeyecekleri düzenlemeler üzerinde çalışmayı sürdürecek.

DAVUTOĞLU’NUN GÖREVİ

Türkiye siyaseti toptan ikiyüzlülüğün hâkim olduğu bir girdapta. Deva Partisi Lideri Ali Babacan, kurtarıcı muamelesi görüyor. Başbakanlığı döneminde Diyarbakır, Suruç, Ankara gibi Türkiye’deki en büyük katliamların yaşandığı Gelecek Partisi kurucusu Ahmet Davutoğlu, “Ben yanmasam” şiiri ile Nazım Hikmet anmasına katılıyor.

Kimse, “Bu sizin göreviniz değil Sayın Davutoğlu, cezaevinden söz ederken riskleri samimi bir şekilde göze alıyorsanız, Türkiye’nin en karanlık döneminin belgelerini açıklayın, devlet kiri, devlet sırrı değildir” demiyor.

Siyasetin pragmatizmden beslenmesi normal. Karşılığı varsa hem toplumsal muhalefet hem siyaset kurumları bu yöntemi kullanır. Oysa bu süreç, anket ile avunulacak veya yeni partilerin faşizmin önünü kesme beklentisi ile umutlanılacak bir dönem değil. Seçimle gelen, talimatla tasfiye ediliyor. Talimat sahibi ve bileşenleri ise “seçimle gitmeyiz” sinyali veriyor.

Boğucu havadaki tek teminat her zaman olduğu gibi halk, onun iradesi ve beklentisi. Toplumsal muhalefetin en yoğun, en diri olduğu dönemde siyaset bir türlü bunu arkasına alamadı. Belki de Gezi’den beri! Meclis’te alkış tutma, AYM’ye başvurma, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden söz etme günlerinden çok uzağız. Belki de bunu anlayıp kabullenerek kolları sıvamak lazım! Çelik gibi bir halk varken, hâlâ havanda su dövmek yorucu değil mi?