İsyan edilecek çok şey vardı; o da asiydi. Dersim’in asi kızı... 23 Mayıs 2017’de kanun hükmünde kararnameyle (KHK) işlerinden atılan ve Yüksel Caddesi’nde eylem yapan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça tutuklandı. Ebru, henüz dışarda oldukları hafta Ankara’daydı, rutin hale gelen gözaltılardan biri sonrası aradı:

“Polisler ziyaretçilerinden gelen bir buket çiçeği ezip, yanlarına aldılar ve emniyete götürdüler.” Hukukçuyla, bir ‘hukukumuz’ vardı. 1 Mart 2016’da, Sarıyer, Küçükarmutlu’da ev yıkımları protestolarını görüntülemek isteyen ve kendisi de orada yaşayan gazeteci Gülşen İşeri gözaltına alındı.

Armutlu’da yapılan ‘kalekola' giden avukat Ebru Timtik ve Özgür Yılmaz, İşeri ile görüşmek istedi. Özel harekat polisleri müdahale etti. Buna rağmen oradan ayrılmadılar. Yanlarında kaldım, olayları başından sonuna kadar izledim, haberi geçtim. Ebru çakmak çakmak bakardı ama zarifti, teşekkür etti. Her davayı, başından sahiplenmişti.

2017’de, aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da bulunduğu ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyesi 18 avukat bürolarına yapılan baskın sonucu tutuklandı. Yargılama sonucunda mahkeme, 18 avukata ‘DHKP-C örgütü üyeliği ve yöneticiliği’ iddialarıyla toplam 159 yıl ceza verdi.

Sonradan aralarına Ebru Timtik de eklenecekti. Kozağaçlı, cezaevine gönderilmeden önce; “Bu Soma’nın, Suruç’un, Berkin Elvan’ın, Nuriye ve Semih’in bedelidir, bedel ne ise öderiz” diyordu. Çok ağır oldu. 13 yıl ceza alan Ebru, ölüm orucuna başladıktan 238 gün sonra yaşamını yitirdi.

Avukat Timtik, 3 Ocak’ta, Avukat Aytaç Ünsal ise 3 Şubat’ta ‘hukuksuz bir şekilde verilen hapis cezasının Yargıtay tarafından bozulması ve beraat edilmeleri’, ‘ölüm orucunda olan bütün müvekkillerinin ve Grup Yorum’un taleplerinin kabul edilmesi’ talepleri ile açlık grevine başlamıştı.

Avukatlara, Grup Yorum’a, tek beyan ile ‘Savcı Selim Kiraz cinayeti’ sorumlusu yapılan Mustafa Koçak’a, Ankara, Yüksel eylemcilerine hazırlanan iddianameler, somut delillere değil itirafçılara dayandırıldı. Somut deliller yoktu, mesnetsiz havada kalan, soyut iddialar vardı. Avukatlar bu nedenle adil yargılanmak istiyordu.

Dosyaların içi boştu, bakanlık kamuoyunu ikna için, ‘ölüm oruçları’ ve ‘örgüt ilişkilerine’ dair 75 sayfalık bir rapor yayımladı. Ancak bunu da itirafçılara dayandırdı! Anlaşılan başka bilgi yoktu. Ülkeyi ne kadar da ağırlaştıran bir cümle: “39 yaşında bir avukat, sırf adil yargılama talep ettiği için öldü.”

Ebru Timtik, ölüm orucuna başladığı günlerde, bir makaleden yola çıkarak mektup göndermişti. Onure ediciydi, duygu yüklüydü. Timtik’in ölümü sonrası, alay edenler, küfredenler, hakaret edenler var. Ona ve erken ölümüne yananlara! Ne iddianameyi anlatabiliyorsun, ne soyut suçlarla tüketilen yaşamları. Ölüm ayırır! Artık ölümün bile ayırdığı bir ülke Türkiye.

Bir tecavüzcünün dosyasını kapayanlar, genç bir avukatın mezarını açtılar. Ebru Timtik’in tabutu hazırdı. Belki de sırf bu yüzden ona mektup yazmaya elim varmadı. Bir ölüye mektup yazmak samimi gelmedi. Onun yazdıklarını da kendi yazacaklarımı da kalbime gömdüm, tıpkı bir ülke gibi!