Sıcak, boğucu, düşünmeye engel bir yaz geçiyor. Mevsimler yerlerini değiştiriyor; zamansız yağıyor kar, rüzgâr esiyor, yağmur düşüyor! Garip zamanlar desem, belki zamansızlık bu. Coğrafyanın yazgısı denir, yetmez, bir de ruhu vardır. Havanın, suyun, toprağın, çevrenin, canlıların verdiği bir kimliktir bu. Memleket dediğimiz budur. Tüm bunlardan çıkan koku, ses, bir ortaklık yaratır, aidiyet doğurur kişide. Severiz doğduğumuz yeri. Çoğu zaman açıklanması güç bir tutkuyla bağlanırız oraya… Kök salarız… Memleket!

Çağımız isyanların deprem, kasırga gibi artacağını ve bir salgın gibi yayılacağını gösteriyor. Yerküre dar geliyor hepimize. Kimse yerinden memnun değil. Kimi açlıktan, susuzluktan, işsizlikten koyuluyor yollara; bazısı, korkudan, zalimin eline düşmemek için... Elbet en korkuncu; üzerine titrediğimiz, çocukluğumuzun öykülerini taşıyan, her yanıyla belleğimizi oluşturan memleketin işgal edilmesidir. Yurt dediğimiz, evdir aslında; iyi kötü, yaralı, eksikli fark etmez. Biri evinize izinsiz girer, eşyanızı kurcalar, mahremiyeti ortalığa döker saçarsa; bunun adı tecavüzdür, darbedir! Memleket!

Suriyeliler hiçbir yerde istenmiyor artık. Düne dek kaldırımlarında yürüdükleri sokakları boş, yıkık dökük belki! Kim bilir ana kucağı saydıkları topraklarında kimin ayak izi var? Okullarında cam çerçeve kalmamış, tarihleri yakılıp yıkılıyor ve artık yurt uzak bir düş gibi kalmış geride. Şimdi göçmen onlar. Kaçıyor. Yazgı ne garip; yoksul olanları her an anımsatıyor kendilerini caddelerde. Ellerinde ‘açız’ diye yazdıkları kartonlarla çocuklar; çoktan etleri pazara çıkmaya başlayan çaresiz kadınlar… Zenginler… Botlara doluşup, bir rüyanın ardına düşüyorlar. Çoğunun mezarı uçsuz bucaksız deniz artık. Ne kâğıttan banknotlar koruyor onları, ne banka cüzdanları. Köksüz kalınca insan, uzak bir denizde boğuluyor ya da ıssız bir caddede vuruluyor. Memleket!

Sabah tanıdık bir yüz görmek, selam verip, ardından bir bardak demli çayı özgür yudumlamak ne büyük hediye meğer. Yatağını, döşeğini, sevdasını, dostlarını, şiirlerini geride bırakıp; derinde kanayan, sızılı yürekle yola koyulan o göçmenlere; o korkulu gözle, yabancı yalnızlığa ve geleceksiz ifadelere bakınca… İnsan içtiği o çaydan da utanır, sarıldığı sevgiliden, efkârla söylediği türküden ve gülmekten de! Hayatta kalmak için çırpınan, geceleyin gizlice karşı kıyıya geçmek için kılıktan kılığa giren o insanlar düşünce akla ve tekinsiz kuytularda tetikte uyumaya çalışan o çocuklar takılınca fikre… Memleket!

Yaşlı bir kadının deresi için haykırması, topa tüfeğe karşı germesi göğsünü… Ağacına sarılıp, bir sevgili gibi kucaklaması gençlerin o gövdeyi… Üzerinde tarihin kokusu olan binaları okşayarak korumak istemesi bilimcinin… Balıklar soyunu sürdürsün diye çırpınması bir çevrecinin… Toprağını avucuna alıp, yasaklara isyan ederek kendi tohumu ekmesi ona çiftçinin… Yalancıların, katillerin, haysiyet cellatlarının izini sürmesi korkusuz savcının… Kalemini eğmeden bükmeden, hakikat için çırpınması bir gazetecinin… Avazı çıktığınca haykırması özgürlük diye halkların… Memleket için! Memleket!

Dövüş kaçınılmaz olur kimi zaman. Daha yeni çiçeklenecek fidanlar koparılmaya başlanmıştır; solunan havaya zehirli gaz verilmiştir; bedenler uyuşmuş, zihinler tutsaktır; cehalet her yere sızmış, karanlık bıyıklı cellatlar özgürlüğü kana bulamıştır… Ses vermesen olmaz işte… Köksüz insanın, ruhu sürgüne gönderilmiş o yalnız kişinin… Ne bir adı olur, ne sözü, ne düşüncesi, ne onuru… Memleket!

Bu çağ, alçaklıkların en büyüğü yaşanıyor. Göğüs göğse vuruşma cesareti olmayanlar, bir düğmeyle yok ediyor halkları. Bazen dövüştüklerini sandıklarınız aynı oyunun yönetmenidir. Vurulan aynı çocuktur, ağlayan aynı ana, evladının cansız bedenini taşıyan aynı baba; dul kalan aynı kadındır, kardeşinin ardından kederle bakan aynı genç adam… Bazen mahallende vurular seni, kimi zaman dağlarda, otobüsün içinde patlarsın ya da pusuya düşürürler seni… O tiksindirici gülüşle ardından nutuk çekerler sonra… Senin toprağının irinidir onlar… Memleket ah…

Kimin savaşında ölüyoruz?

Aynı memleketin insanları, bunca kolay düşüyorsa toprağa…

Memleket kimin?

Memleket!