Türkiye’de muhalefet yok. O kadar yok ki, TEKEL’i özelleştiren, tütüncülüğü bitiren, şeker fabrikalarını satan, buğdayı, eti ithal eden, bir zamanların kendi kendine yeten tarım ülkesini uluslararası tarım tekellerinin çıkarları adına sebze tezgâhlarının önünde kuyruklara girilen bir yer haline getiren iktidar, tüm bunların sorumlusu kendisi değilmiş gibi, fahiş fiyat artışını kolaylıkla “kabzımal terörü”ne, aracılara, halcilere yıkabiliyor. […]

Türkiye’de muhalefet yok. O kadar yok ki, TEKEL’i özelleştiren, tütüncülüğü bitiren, şeker fabrikalarını satan, buğdayı, eti ithal eden, bir zamanların kendi kendine yeten tarım ülkesini uluslararası tarım tekellerinin çıkarları adına sebze tezgâhlarının önünde kuyruklara girilen bir yer haline getiren iktidar, tüm bunların sorumlusu kendisi değilmiş gibi, fahiş fiyat artışını kolaylıkla “kabzımal terörü”ne, aracılara, halcilere yıkabiliyor.

Türkiye’de muhalefet yok. Türkiye’de muhalefet o kadar yok ki, İstanbul’u 25 yıldır yöneten, rant ve beton üzerine bir ekonomi kuran, “imar barışı” adı altında korkunç bir kötülüğe tüm toplumu ortak eden, deprem toplanma alanlarını AVM’ye dönüştüren, yıkık tek bir binadaki arama kurtarma çalışmalarını ancak beş günde tamamlayabilen bir iktidar, tüm bunların sorumlusu değilmiş gibi, rantı durdurmaktan, kentsel dönüşümden söz edebiliyor, hatta ve hatta cenazelerde gözyaşı dahi dökebiliyor.

Türkiye’de muhalefet o kadar yok ki, iktidar kendilerinden daha önce açılmış üniversiteleri, havaalanlarını ve hastaneleri bile “bizden önce yoktu” yalanıyla sahiplenerek ülkedeki her olumlu gelişmenin gerisinde kendisinin olduğunu iddia ederken, olumsuz herhangi bir şeye dair tek bir sorumluluk almıyor, başkalarını suçlayabiliyor.
Ve Türkiye’de muhalefet o kadar yok ki, “Reis” kendi kendine hayali düşmanlar yaratarak, “faiz lobisi” diyerek, “dış güçler” diyerek, “spekülatörler” diyerek, “teröristler” diyerek o hayali düşmanlarla kavga ediyor ve kolaylıkla “siz bir mermi kaç lira biliyor musunuz” diye sorabiliyor.

Ekonomik krize tepki olarak seçimleri kazanan bu iktidar döneminde ilk kez bir seçime ekonomik kriz koşullarında giriliyor. Bu, tüm toplumu ama en çok da iktidar partisinin tabanını oluşturan yoksul kesimleri vuruyor. “Reis” de bunu fark etmiş durumda ve son birkaç gündür yaptığı konuşmalara bakılırsa seçim söylemini buna göre kuruyor.

Makro göstergelerin öyle kolay düzeltilmesi mümkün olmadığı gibi, bilakis daha da kötüleşeceği, yani ekonomik durgunluğun daha da derinleşeceği ve işsizliğin daha da artacağı, enflasyonun da hızla düşmeyeceği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Halk ise bunu en çok gıdada, markette, yeme içmede hissediyor. Dolayısıyla makro göstergelere müdahale etmek kısa vadede bir etki yaratmayacağı için, seçime kadar günü kurtaracak birtakım geçici tedbirlere ve bir söyleme ihtiyaç var.

Bunun tedbir ayağını tanzim satış uygulaması oluşturuyor, sebze satışına yakında deterjan ve bakliyatın da ekleneceği, “Ak Market”in ürün çeşitlemesine gideceği görülüyor. Öte yandan söylemsel düzeyde ise “Reis”, “kriz yok” noktasından “kriz var ama sor bakalım niye var” noktasına gelmiş durumda ve tam da bunun için “bir merminin fiyatı kaç lira” diye soruyor, Gabar’la toptancı halini, Tendürek’le marketleri aynı söylemin parçası haline getiriyor. Ekonomide yaşanan sıkıntıların kaynağı olarak “terörle savaş”ı, ekonomik sıkıntıların çözümü olarak da “ekonomik terörle savaş”ı gösteriyor.

Seçim yaklaştıkça bu söylem derinleşecek, muhtemelen yine bir yandan Suriye’de birtakım askeri girişimlerde bulunulacak ve bir kez daha milli mutabakat korosu kurulacak, öte yandan ise hayat pahalılığının sorumluları olarak gösterilecek birileri toplumun önüne atılacak, onlara bağırılacak çağırılacak. Muhalefet ise yok hükmünde olduğu için bunları seyretmekle yetinecek.

Seçimlerden sonra mı? Seçimden sonrası tufan olduğuna göre, herkesin şapkasını alıp gerçek bir muhalefetin inşası için düşünmesi gerekecek.