Anayasa Mahkemesi (AYM) bir kez daha kamu görevlilerinin grev hakkını tescil etti. AYM’nin 18 Eylül 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 10.6.2015 tarihli bireysel başvuru kararı ile (Selda Demir Taze kararı) memurların sendika kararıyla işe gitmemesinin sendikal hak olduğu ve bu hakkı sınırlamaya yönelik en küçük müdahalenin dahi hak ihlali olduğu sonucuna varıldı. Böylece memurların grev hakkı konusunda güçlü bir içtihat oluştu.

Bu AYM’nin memurların grev hakkına ilişkin ilk kararı değil. AYM 4.12.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2013/8463 başvuru sayılı kararında da (Tayfun Cengiz kararı) memurların grev hakkını tescil etmişti. AYM’nin bu iki kararı ile hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak biçimde, memurların sendika kararıyla iş bırakabileceği (greve gidebileceği) netleşmiş oldu. Bu karar 657 sayılı yasada yer alan açık grev yasağı ile 4688 sayılı yasada yer alan dolaylı grev yasağını kadük (uygulanamaz) hale getiriyor.

AYM kararı Eğitim Sen’in iki günlük iş bırakma kararına katılan bir öğretmenin başvurusu üzerine alındı. AYM’nin önceki kararı da yine bir Eğitim Sen üyesinin yapmış olduğu başvuru üzerine alınmıştı. Bilindiği gibi Eğitim Sen’in 6 Mart 2012 tarihinde almış olduğu karar ile 4+4+4 olarak bilinen ve eğitim sistemini altüst eden yasa hazırlığına karşı 28 ve 29 Mart 2012 tarihlerinde ülke çapında iki günlük iş bırakma kararı almış ve uygulamıştı. Bu eyleme katılan bazı kamu görevlilerine ceza verilmesi üzerine konu yargıya taşınmıştı.

Eğitim Sen’in bu kararı ve ardından yürütülen yargı süreciyle memurların grev hakkı en üst yargı organı tarafından güvence altına alınmış oldu. Bir yanda toplu sözleşme sırasında değil grev yapmak, hakem kuruluna dahi başvur(a)mayan bir zihniyet. Bir yandan fiili ve meşru yollarla grev hakkını kazanan bir sendikacılık. Bilindiği gibi Memur-Sen Ağustos 2015’te yapılan toplu sözleşme görüşmeleri sırasında uyuşmazlık çıkarmamış, greve gitmediği gibi, hakem kuruluna dahi başvurmamıştı.

AYM, tıpkı bir önceki Cengiz kararında olduğu gibi, Taze kararında da sendika kararıyla işe gitmemenin hak olduğunu ve buna ceza vermenin sendika hakkının ihlali olduğuna karar verdi. Somut olayda Eğitim Sen üyesi öğretmen 28-19 Mart 2012 tarihinde sendika kararıyla iki gün işe gitmediği için, mazeretsiz işe gitmediği gerekçesiyle kınama cezası ile cezalandırıldı. Konu idari yargıya taşındı. Mersin İdare Mahkemesi cezanın hak ihlali olduğunu karara bağladı ve işlemi iptal etti. Ancak idarenin itirazı üzerine Adana Bölge İdare Mahkemesi cezayı onayladı. Bunun üzerine konu bireysel başvuru yoluyla AYM’ye taşındı.

AYM, çeşitli İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarına da atıfta bulunarak sendikanın kararına katılarak işe gelmemenin sendika hakkının kullanımı olduğuna karar verdi. AYM, bu başvuruda olduğu gibi sendika hakkını kullanan kamu görevlilerinin disiplin soruşturması tehdidi altında kaldıklarını vurguladı.

AYM kararında şu çarpıcı saptama yer alıyor: “Verilen ceza (kınama) hafif olsa da, başvurucu gibi sendikaya üye kişileri, çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru sendikal faaliyetlere veya eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir niteliğe sahiptir.” Mahkeme kararında, hafif bir ceza olsa da sendikal faaliyet karşılığı uygulanan kınama cezasının “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan” kaynaklanmaması nedeniyle “demokratik toplumda gerekli olmadığı” sonucuna varıyor ve iki gün işe gitmeme nedeniyle verilen kınama cezasının sendika hakkının ihlali olduğu saptıyor.

Bilindiği AYM, mamurların grev hakkı yanında işçilerin grev hakkıyla ilgili önemli kararlara imza atmıştı. 6356 sayılı yasadaki grev yasaklarından bazıları (bankacılık ve şehir içi ulaşım) iptal etmiş, Kristal-İş Sendikasının Şişecam’da uyguladığı grevin hükümetçe ertelenmesinin de hak ihlali olduğu sonucuna varmıştı.

AYM hukukun gereğini yaparak grev hakkını güvenceye alıyor ama sendikaların ezici çoğunluğu sendika olmanın gereğini yapıp grev hakkını kullanabiliyor mu? İşte asıl mesele bu.