“Futbolu borsada değil arsada…”
Metin Kurt’a saygı

Cumartesi günü (25 Ağustos2012) ikindi vakti Ataşehir Mimar Sinan Camii avlusunda musalla taşı üzerinde sarı kırmızılı bir tabut vardı. Üzerine hem Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) orak çekiçli bayrağı serilmişti, hem de Galatasaray’ın bayrağı… İkisi de sarı-kırmızı idi. Ama ortaklık bu kadardı. Onun dışında her şey 180 derece açı yapıyordu.

Tabutun içinde boylu boyunca yatan Metin Kurt, Türkiye’de futbol alemi içinde belki de benzeri olmayan tek örneği oluşturuyordu. Hem çok parlak bir futbolcuydu hem de hakkını aramasını genç yaşta öğrenmiş bir sosyalistti. Örgütlü topluma inanıyordu. Bunun için de çaba harcadı… Hem de şöhretli bir futbolcuyken başkaldırdı!

Doğal olarak affedilmedi.

Metin Kurt 1970 yılında PTT’den Galatasaray’a transfer oldu. O yıl sadece Galatasaray’ın değil Türkiye’nin “Taçsız Kralı” Metin Oktay jübilesini yapmış, yeşil sahalara veda etmişti. Bir Metin gitmiş, başka bir Metin gelmişti.

Ziya Adnan’ın son röportajında Metin Kurt’a o dönemin en can alıcı sorusuna açıklık istiyordu:
-Sizden Metin Oktay’ın yerini doldurmanız beklentisi var mıydı?
-Vardı elbette… Ben de elimden geleni yaptım, üç yıl üst üste şampiyon olduk. Takım içinde en fazla gol atan oyuncu olmuştum!

1976 yılında GS Türkiye Kupası maçında Ankaragücü’nü elemişti, takım 10’ar bin lira galibiyet primi alacaktı. Yönetim vermeyince Metin Kurt önde diğerleri arkada tepki gösterdiler. Antrenmana yarım saat geç gideceklerdi.
Büyük kulüplerin böylesi şeylere tahammülleri yoktu. Allah korusun futbola da “anarşi” girebilirdi. Metin Kurt o yıl Kayseri’ye gönderildi.

Eğer profesyonel futbolcuları örgütleyebilseydi ne olurdu? Geçen yıl Amerika Ulusal Basketbol ligi NBA’deki toplu sözleşmede yaşananlar olabilirdi. Sporcular Sendikası NBA gelirlerinin yüzde 55’i talep ediyorlardı, işverenler ise yüzde 50- yüzde 50 olsun diyorlardı.

Metin Kurt standartları yükseltmek istiyordu…

Cezalandırıldı. Tek başına… Bu yüzden “yalnız adam” unvanını aldı. Ölüm haberi gazetelerde yer aldığında pek çok yazı, haber, yorum yayınlandı onun hakkında… Ancak aşağıdaki bilgileri sanıyorum ilk kez okuyacaksınız.
Bana Altan Ertürk yazıp gönderdi. Altan, DİSK Maden-İş’in 1970’lerdeki Genel Sekreteri Mehmet Ertürk’ün oğludur. Metin futbolu bırakmaya karar verdiğinde Ertürk’e gidiyor, jübilesi için ne yapabileceğini soruyor. Ertürk, Macaristan’daki sendikacı arkadaşlarını devreye sokup ünlü bir Macar takımının İstanbul’a gelerek maç yapması sözü alıyor.

Ama o tarihte Metin Kurt o kadar yalnızdır ki, bırakın yıllarca şampiyonluk yaşadığı-yaşattığı Galatasaray’ı, her hangi bir takım (ünlüler takımı da dahil) bulunamıyor. Metin bir kez “aforoz” edilmiştir.

Cumartesi günü Metin Kurt’un cenazesinde hem Fenerbahçeli hem de Beşiktaş formalı taraftarlar da vardı.
Metin Kurt sadece bir futbol efsanesi değil, bir insanlık abidesi olarak yaşamını noktaladı. Öldü kelimesi onun durumunu açıklamaz. Arkasından yazılanlar, söylenenler alt alta geldiğinde tek cümle ortaya çıkıyor:
-Metin Kurt’a saygı!
 
***

İntiharlar ordusu
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, TBMM’de kendisine yönelik bir soru önergesine verdiği yanıtta ürpertici bir tabloyu orta koydu:
“Bakan, son iki buçuk yılda kışlalarda 252 ölüm olayının meydana geldiğini açıkladı!”
Bu ölümlerden 175’i intihar olarak kayıtlara geçmiş.
Diğerleri de şöyle sıralanıyor:
-Araç kazalarında 16, silah kazalarında 30, duvardan düşme elektrik çarpması gibi olaylarda da 27 asker hayatını kaybediyor.
AKP dönemini baz alarak bir bilanço çıkartmak gerekirse?
2002-2012 arası 10 yılda 1470 asker yaşamını yitiriyor, bu sayının 934’ü ise intihar!
Bu kadar çok intihar olayının yaşanması ayrı bir soruşturmayı gerektiriyor. Akıllarda kalan soru değişmiyor:
-Bu çocuklar neden intihar ediyorlar?
 

***

Suriye’ye niyet, Türkiye’ye kısmet!
Suriye’de rejim değişikliği için uluslararası toplum (yani emperyalist çete) yapılabilecek her şeyi deniyor. Önce “Arap Baharı” dediler. Ortalık kan gölüne döndü, diktatörlerin yerine yenileri geldi, oturdular…
Bu durum da Suriye yönetimini devirmek başka “bahara” kaldı. Ama inat ettiler, devireceğiz!
İslamcı akıma dahil ne kadar silahlı grup varsa hepsini alıp getirdiler, Türkiye’deki sığınmacı kamplarına yerleştirdiler. Adamlar ölümüne savaşan paralı askerler, öyle yüksek ahlaki değerleri falan da yok. Zaten kendilerine ulaşan gazetecilere de anlatıyorlar:
-Kafamıza göre öldürüyoruz!
Türkiye bu adamların barınağı haline getirildi. Elemanlar boş durmayı sevmiyorlar. Hatay’da evlere dalıyorlar. Soygunlar yapıyorlar. İl Emniyet Müdürü Ragıp Kılıç “yok öyle şey” diyemiyor:
-Münferit vakalar var!
Peki bu münferit (tek, yalnız) vaka sayısı ne kadar?
Müdür Bey onu da saklamıyor:
-157 olayda 360 Suriyeli için işlem yapıldı!
Buyurun buradan yakın! Elin silahlı haydutları Türkiye Cumhuriyeti içinde faaliyet gösteriyor.
Bu gelişme tabii “iyi haberler” bölümüne girebilir. Bir de kötüsünü düşünelim:
-Esat’ı deviremedik, o zaman bu çetelerde burada boşu boşuna oturmasın denilirse?..
Teröre karşı yeni güç adı altında çatışmanın ortasına sürülürlerse?..
Ne oldu sorusuna yanıt da hazır:
-Suriye’ye niyet, Türkiye’ye kısmet!