Uzun zamandır bu konu üzerine bir yazı yazmayı düşünüyor, sonra kimsenin tadını kaçırmayayım diye vazgeçiyordum. En çok Hrant Dink anmalarında hissetmiştim, kürsü-kitle ilişkisi böyle mi olmalı diye. Sonra bizim cenahın diğer mitinglerinde de gördüm. 1970’lerin coşkusu yaşamış biri olarak yakınımdakilere dert yanıyordum:

-Miting yapmasını unutmuşuz!

Geçen hafta sonu Birleşik Haziran Hareketi’nin Kartal’daki mitingden sonra “yaz” diyenler çoğalınca “kötü kişi” olmak pahasına yazıyorum.

Miting öncesinde tanınan bilinen ve kitledeki coşkuyu arttıracak bir sanatçının kürsüye gelmesi son derece olumlu. Bu bakımdan Kartal’da Erdal Güney ve Heyula iyi bir seçimdi. Direnen insanların morallerini yükselttiler.
Bir sanatçının siyasetçilerden önce kürsüye çıkmasının ilk örneği 14 Ekim 1973 Genel Seçimleri öncesinde Taksim’de CHP lideri Bülent Ecevit’in mitinginde Şenay Yüzbaşıoğlu’dur. Seçimlerden iki gün önce (12 Ekim Cuma) CHP’nin son mitinginde mikrofona gelen Şenay “Atatürk’ten sonra sanata ve sanatçıya en büyük değeri veren devlet adamı Bülent Ecevit için söylüyorum” dedi:

-Gel kardeşim elini ver bana!

1980’ler ve 1990’larda SHP-CHP ve Zülfü Livaneli büyük şehirlerde 300 bin, 500 bin ve Ankara Hipodromunda 1 milyonluk mitinglere imza attılar.

Müzik mitinglerde kitlelere iyi geliyor.

Ama bununla bitmiyor. Kürsü görevlileri, hatipler ve verecekleri mesajlar da var. Hepsinin çok iyi olması gerekiyor.

Kürsü görevlisinin politik birikimi yanında diksiyonu, ses tonu çok iyi olmalıdır. Güncel gelişmeleri mücadele tarihine bağlayan cümleleri hızlı biçimde kurabilmelidir.

Ve asla şunu hiç aklından çıkarmamalıdır: Mikrofondan slogan atılmaz, attırılır!

Ajitatörler mikrofonda bağırmazlar. Bilirler ki sesleri duyulmaktadır. Duyulmuyorsa ses teknisyenleri anında bir düğme hareketiyle çözerler. Çok uzun zamandan beri Türkiye’de miting, konser, toplantılarda kullanılan ses teknolojisi gayet iyi sonuçlar verebiliyor.

Kürsü görevlisi hangi sloganı attırmak istiyorsa o sloganı çağrıştıran kısa birkaç cümleyi peş peşe sıralar ve susar. Sloganlar kitleden yükselir:

-Kur-tu-luş yok tek ba-şı-na/ Ya hep be-ra-ber, ya hiç bi-ri-miz!

Kürsüden hem konuşup hem de slogan atınca, kitleye yapacak bir şey kalmıyor. Kürsü ile kitle arasındaki uyum, politik düzeyin de göstergesidir.

Sol siyasi hareketlerin düzenlediği mitinglerde kitlelerin niteliğinden asla şüphe etmemek gerekir. Bütün baskılara, devlet şiddetine karşın alanlara çıkma yürekliliğini gösterenler bu saygıyı hak ediyorlar.

Sadece bu kitlelere layık bir kürsü/miting önderliği şarttır!

Kürsüye gelen her konuşmacının, konuşması elinde yazılı olarak bulunmalıdır. Kimse hitabet yeteneğine güvenerek mikrofona uzanmamalıdır.

Konuşmada vurgu yapılacak yerler önceden belirlenip, burada kitleye slogan atma imkânı tanınmalıdır.

Nasıl olmalı konusunda çok uzağa gitmeyeceğim. 20 Kasım 2016 Kartal’daki “Teslim Olmayacağız” mitinginde Birleşik Haziran Hareketi adına konuşan Erkan Baş’ın konuşması böyle bir özellik taşıyordu. Konular net, vurgular yerinde ve temposu çok iyi idi. Erdal Güney’in yarattığı havayı yükseltti.

Ama sonra bu hava tavsadı. Kürsünün temposu düştü, kitlenin de ilgisi azaldı. Seyrelmeler başladı. Oysa mitinge katılım çok yüksekti. Devletin tahsis ettiği alanın iki katından fazla insan gelmişti.

Önümüzde daha çok miting, gösteri, yürüyüşler var. Mücadelenin içeriği çok önemli ama tekniği de yabana atılamaz. Bir miting katılımcısı olarak, bu yazıyı koordinatörlerin dikkatine sunuyorum.

***

Terzi Kadir Usta diyor ki: Herkesle televizyona çıkmayın

Haber kanallarında artık tamamen bir geyik muhabbetine dönen tartışma programları yine de izleniyor.

Bunlardan bir izleyici de bizim mahallenin Tom Cruise kıvamında yakışıklı terzisi Kadir Dülger… Geçen gün CNNTürk’te Nedim Şener’in katıldığı bir programı izlemiş. İsmini hatırlamıyor, iktidar yanlısı yeni yetme bir gazeteci, tartışma sırasında Nedim’e ayar vermeye kalkıyor:

-Bir dinle bakalım, ben seni dinledim.

Bizim Kadir Usta da oturduğu yerde deliriyor:

-O çocuk Nedim Şener’e nasıl böyle bir şey söyleyebilir? Sonra da pis pis sırıtıyor. Ahmet Hakan da müdahale etmiyor, doğru dürüst konuş diye…

Ben hiç izlemediğim için bilmiyorum, neler olup bittiğini.

Ama Kadir Usta kızgın:

-Nedim gibi olanlar öyle her zibidiyle televizyona çıkmasınlar!

Ben de Kadir Ustaya katılıyorum. Daha önce başka bir kadın gazeteci arkadaşıma söylemiştim. Sen temizsin tamam ama karşındaki de öyle mi?

Lağım çukuruna bir kova temiz su dökünce, lağım temizlenmiyor. Bir kova daha temiz su kirlenmiş oluyor.