Sanatçı Zülfü Livaneli 2016’da 50. Sanat Yılını doldurmuş bulunuyor. Dünyanın değişik yerlerinde farklı kutlamalar yapıldı. Önceki akşam da (8 Kasım 2016) İstanbul’da Zorlu Performans Sanatları Merkezinde (PSM) son derece değerli bir etkinlik vardı. Seyhan Müzik 50 ayrı Zülfü Livaneli bestesini 50 sanatçıya okutup, bunları üç CD’lik bir albüm haline getirmişti. Tam adı “Livaneli 50. Yıl/Bir Kuşaktan Bir Kuşağa” olan albüm 10 Kasım’da kitap-müzik dükkanlarında olacak.

Organizasyon Bağımsız Yardımlaşma kuruluşu ÇABA Derneği tarafından yapılmıştı, salonda hiç boş koltuk kalmadı.

Livaneli’nin şarkılarını seslendiren sanatçıların büyük bir bölümü birer şarkıyla sahneye geldiler. Hem Livaneli bestelerine kendi yorumlarını katarak yorumladılar hem de büyük sanatçı ile kendi aralarındaki bağları anlatan çok kısa konuşmalar yaptılar. Hepsi çok güzeldi.

Yeni Türkü’nün solisti Derya Köroğlu sanatçının “Gözlerin” şarkısını söyledikten sonra “üniversite yıllarımızda okul koridorlarında, kantinlerde o karanlık günlerin ışığı olarak Zülfü ağabeyin şarkılarıyla hayata tutunduk” dedi:
-Bize umut ışığı oldu, bugün de onun umut ışığında yürüyoruz!

Nâzım Hikmet’in “Karlı Kayın Ormanı” dizelerini Livaneli 1970’lerde bastelemişti. Göksel 1970’lerde minik bir bebekti. O gece sahnede Nâzım’ın terk ettiği şehrini ve hasret ruhunu o kadar güzel söyledi ki, dinleyenleri 1950’lerin başına götürdü. Şarkı bittiğinde de şöyle dedi:

-Nâzım Hikmet, Zülfü Livaneli ile bir arada anılmak bana onur verdi. Bugünlerde memleketi düşünmeden edemiyoruz!

Feridun Düzağaç “Kardeşin Duymaz” bestesini seçmişti seslendirmek için. Şarkıda yer alan “çığlık çığlığa yarı geceler” dizelerindeki hapishane-işkence seansları vurgusu günümüzden çok uzakları çağrıştırmıyordu. Feridun ayrılırken Livaneli ve ülke için saygı duruşunda bulundu:

-Daha nice Cumhuriyet dolu 50 yıllara!

Kenan Doğulu “Ey Özgürlük” şarkısıyla sahneye geldi. Onun özel bir elektriği var. Şarkıya başlamadan salonu coşturmuştu. Daha bir gece önce Zülfü Livaneli bu şarkısını Cumhuriyet gazetesi önünde dayanışma için söylemişti. Kenan şarkının içine “Özgürlük Savaşçıları”nı da yerleştirmeyi ihmal etmedi, sonunda Zülfü Ağabeyi ile birlikte bütün salonu şöyle selamladı:

-Daha özgür yarınlara!

Sezen Aksu artık sahneye çıkmıyordu. Ama Zülfü Livaneli söz konusu olduğunda akan sular duruyor, susan Sezen’ler söylüyordu:

“Savrulan yapraklar gibi/akıp giden günlerimiz/cenaze törenlerimiz/sessiz sitemsiz.”

Ülkemiz dünkü çileleriyle bugünkü acıları arasında kıvranırken Zülfü Livaneli’nin yaptığı işin özetini Sezen Aksu söyledi:

-Canım arkadaşım bütün acılarımızı söylemişsin!

Livaneli şarkıları aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihini de özetliyordu. Baskılar, işkenceler, ağır cezaevi koşulları, ülkesini terk etmek zorunda kalan aydınlar, terk etmeyip de açık cezaevi koşullarında yaşamak zorunda kalanların bıraktıkları derin izler... Zulüm ustaları vakti zamanları gelince gidiyorlar, yerlerine yenileri geliyordu. Ülkelerinin insan haklarına saygılı çağdaş bir düzeyde olmasını isteyenlere ise eski düzen uygulanıyordu. Bu yüzden Livaneli şarkıları da her zaman “güncel” kalabiliyordu.

O da bu durumdan bıkmış olmalı ki, “Ne böyle zulüm olsun/ Ne de böyle şarkılar” diye beste bile yapmıştı.

Etkinliğin sonunda Zülfü Livaneli sahneye geldi, bütün sanatçı arkadaşlarını yeniden çağırdı. Bütün dünyada acıların geçici, zalimlerin gidici olduğuna vurgu yaparak “umudunu kesme yurdundan” diyerek finali güneşli günlere olan özlemle yaptı:

-Seher yeli çık dağlara/Güneş topla benim için!

İlhan Selçuk bir keresinde şöyle yazmıştı:

“Her insan yaşarken kendi heykelini yontar!”

Zülfü Livaneli değişmeyen bir rotada 50 yıldır sanatçılığıyla meydana getirdiği dev esere bir ad koymak gerekirse, çok eski dönemlere uzanmak gerekir. Antik çağda Milattan Önce 282’de Rodos’ta heykeltıraş Khares’nin 12 yılda yapıldığı bilinen 32 metre yüksekliğindeki Yunan Güneş Tanrısı Helios’dan söz edebiliriz:

-Livaneli müziğin Rodos Heykelidir!